42. Bölüm "Mektup"

365 14 13
                                    

Eskiden annem iyi bir insan öldüğü gün havanın çok güzel olacağını söylerdi. Ona, eğer iyiyse yağmurun yağıp gökyüzünün ağlaması gerekmez mi derdim. Ama iyi insanlar, insanı yormazmış. Öldüğü gün bile sert rüzgarlarla, yağmurla mücadele ettirmezmiş. Bu yüzden olsa gerek hava çok güzel. Öyle durgun ki ne bir rüzgar var ne de sıcak.

Evden çıkışımız garip bir sakinlikteydi, ecevitin evine gelişimizde sakindi. Karan sanki her gün gittiği bir yere gidiyordu. Hiç konuşmasa da aldığı haber intihar haberi değil gibiydi. Oysa ben ağlıyordum. Sevdiğim adamın eski karısı için ağlıyordum, evet. Hastaneye gitmeseydim, beni hiç görmeseydi yine sıkacak mıydı kafasına? Ben onun tutunacağı son dalı mı almıştım elinden?

Ben bile kendimi böylesine suçluyorken karan nasıl hissediyordu? Nasıl ağlamıyor, nasıl bağırmıyordu anlamıyordum. 

Ecevit evin önündeydi. Merdivenlere oturmuştu öylece. Arabadan indiğimizde ben yerimde durmuştum fakat karan gidip yavaşça ecevitin yanına oturmuştu. Karan sigarasını çıkarttı ve ecevite uzattı ona bakmadan. Ecevitte ona bakmadı ama bir sigara aldı. İkisi de sigarasını yakıp içmeye başladı. Karşımda oturan iki düşman aynı acı ile yanıyordu.

"Bitti" dedi ecevit gözleri yerdeyken. "Artık canı yanmayacak"

Telefonda gelen o feryadın aksine olması gereken olmuş gibi konuşuyordu. İkisininde gözleri yerde iken sigaralarını içtiler.

"Bitti" dedi ecevit yine, kendine hatırlatmak ister gibi. "Kardeşim öldü"

Ecevit ağlamaya başladı. Onu ilk kez ağlarken görüyordum. Bu hali beni çok üzdü. Hep alaylı ve güçlü duran birinin ağladığını görmek insana çok garip hissettiriyordu. Ama o ağlıyordu işte, hissettiği acıyı boşaltıyordu. Ama karan, karan buz gibiydi. Bu beni korkuttu. Ağlayıp acısını çıkarması gerekiyordu ama o ne tek kelime konuşuyor ne de tek damla göz yaşı döküyordu. Sıradan bir günü yaşıyordu sanki, sanki meyra kafasına sıkmamıştı.

Onu düşündüm, bedeni yere yığılmış, cansız mavi gözleri donmuş halde. Bedenim titredi. Daha dün görmüştüm onu, aynı arabaya binmiştik. Şimdi ise ölüydü. O silahı kafasına dayarken ne düşündü, hiç korktu mu merak ettim. Bu düşünceler arabaya yaslanmama neden oldu. Ayakta duramayacak gibiydim.

Başka bir arabanın sesi kulaklarıma ulaştığında sokağa baktım. Aralın arabası gelişigüzel durdu ve içinden barbaros ile indi. Barbaros Arala haber vermiş olmalıydı, düşmanlığını bir kenara bırakacağı kadar kötü bir şey olmuştu. Aral telaşla karana yürüdü, barbaros ise birkaç adımda gelip yanımda durdu.

"Karan"

Karan ona baktı sadece, sonrasında Aral da bir şey sormadı. Yüzünde büyük bir endişe vardı, ama onunda benim gibi görmeyi beklediği karanı görmediği aşikardı. Ecevit artık ağlamıyordu ve bir sigara daha yakmıştı.

"Nerede o?"

Aral cesedi sormuştu. Gidip bakmaya cesareti vardı galiba.

"Odasında"

Ecevitin mırıldanması ile içeri yöneldi. Karan da ayaklandı. Bir an için ben de görmeliyim diye düşündüm. Onu bunca zaman kıskandığım için bile utanmalıydım. Bu yüzden bile onun bedenini görmeliydim belki. Ben de bir adım attım tedirgin bir şekilde. Aral önce karana baktı.

"Sen geri dur abicim. Gelmiyorsun." Sonra bana döndü " Sen hele aklından bile geçirme. Polisi aradım gelir birazdan. Bekleyin burada."

KARANLIĞIN OĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin