yükselen gürültü arabanın tekerleklerinden kopan feryatlardı. her bir çakıl taşını ezip uzak bir köşeye fırlattığını duyuyor gibiydim. yol o kadar bozuktuki bedenim arabanın hareketi ile sarsılıp duruyordu. Dar, asfalt olmayan bir yoldu. çevrede ki ağaçlar dikkatimi çekmiş ve şehirden uzaklaşmış olduğumuzun farkındaydım. gözlerim gayrihtiyari arkada öylece camı izleyen emreye döndü. gözlerinde beliren korkuyu görebiliyordum, dışarıda ki yabancı görüntü onu korkutmuştu. benim ona baktığımı hissetmişçesine kafasını bana çevirdi, küçük yüzü bembeyaz kesilmişti, gözleri aralanmıştı.
"pami hani oyun oynayacaktık?"
sorusu ile gözlerim yavaşça karana kaydı, ifadesiz tuttuğu yüzü ile bozuk yola bakıyordu. sertçe yutkunup gözlerimi yine emreye çevirdim.
"oynuyoruz işte emre'cim"
"ne oynuyoruz ?"
bir süre onun kafasına yatabilecek mantıklı bir oyun düşündüm. küçük bir çocuğu ailesinden koparıp böyle kandırmak vicdanıma ters düşse de yanımda oturan adama karşı gelemeyeceğimi biliyordum bu yüzden en mantıklı oyunu öne sürdüm.
"saklambaç oynuyoruz tatlım. biz saklanıyoruz ailen de bizi bulmaya çalışıyor"
emrenin yüzü bir anda ışıldadı ve küçük dişlerini göstererek güldü, kocaman olan gözleri gülümsemesi ile kısıldı ve küçüldü.
"oley!"
onun bu masum tepkisine karşı tebessüm ettim ve önüme döndüm. karan o sırada bana kısa bir bakış attı. söylediğim yalan üzerine attığı bu bakıştan ne anlamlar çıkarmam gerektiğini bilmiyordum ve üzerinde durmadan gözlerimi yine bozuk
yola çevirdim. arabanın düzensiz bir şekilde sarsılması direksiyonun hemen arkasında duran peçete kutusunun yerinden oynamasına sebep oluyordu. hafifçe yukarı çıkıp geri cama çarpıp gürültü oluşturuyordu. kutunun gürültüsü ile beraber kulaklarımdan sesini hiç eksiltmeyen taşların sesleri sinirlerimi bozuyordu. böyle bir yoldan nereye gidebiliriz diye düşünmeden edememiştim."karan nereye gidiyoruz?"
karanın bakışları bana dönmedi ama beni duyduğunu bilerek cevap vermesi için ona bakmayı sürdürdüm. elleri kısa süreliğine direksiyondan ayrılıp telefonuna gitti, bu süre zaafında onun hareketlerini izlemeyi bırakmadım.
"birkaç gün ortalıkta görünmememiz lazım, o yüzden şehirden biraz uzaklaşacağız."
kafamı yavaşça sallayıp önüme döndüm. yarım saatten fazla bir süredir yolculuk yapıyorduk, yol hala düzelmemişti aksine daralmıştı. ağaçların sıklaştığı bir alana girdiğimizde kaşlarımı çatarak etrafa bakmayı sürdürdüm. araba sonunda küçük bir evin önünde durdu. ağaçların arasında gizlenmişti. karanın inmesi ile beraber elim kapı koluna gitti, yavaşça açıp arabadan indiğimde soğuk bir hava esip bedenimi titretti. bir dağ evine gelmiştik ve burası çok soğuktu. emrenin çantasını elime alıp kapıyı kapattığımda karan anahtarın düğmesine basmış olmalı ki araba kısık bir ses çıkararak kilitlendi.
evin eski görüntüsü beni biraz ürküttü, karan bu hissettiklerimden uzak bir rahatlıkla eve doğru adımlarını attığında emrenin sitemli sesini işittim.
"burası neresi? annem beni bulamaz ki buradayken"
ince kaşlarını çatmış eve bakıyordu, onu sakinleştirmek için gülümsedim.
"zaten bulamaması için buraya geldik emre'cim. hadi gel
içeri geçelim""istemiyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN OĞLU
RomanceBilimsel olarak sadistler başkalarına acı çektirip zihnen zevk alan kimselerdir. Benim için ise bana asla zarar vermeyeceğini bildiğim karanlık bir adam. Uyarı: yetişkin içerikli sahneler mevcuttur. Dark Romance