Söz vermek ve verilen sözleri tutmamak. İlkin'in bugünkü kafa yorma meselesi buydu. Kendi kendine acı çektirmeyi seven insanların yapacağı türde bir durumun içindeydi. Düşünüyor, sinirleniyordu. Bu paradoksa da "ahmaklık" adını vermişti. Onun bu yaptığını sadece ahmaklar yapardı."Tedavi bitti yani?" En yakın arkadaşı telefonundan yemek söylerken İlkin de saçını örüyordu.
"Evet." Tedavi bitmişti ama hala hazır hissetmiyordu. Üstelik antrenmanlara başlandığı halde o, takımdan uzaktaydı. Kendi bireysel antrenman yapıyordu. Elif ona antrenmanlar hakkında özet geçiyordu ama İlkin orada bizzat olmak istiyordu. Üstelik daha olimpiyat kadrosu bile açıklanmamıştı. Aklında birkaç fikir vardı ama eğer bunlar gerçekleşirse alacağı tepkilerden korkuyordu. Son zamanlarda üstünde büyük bir baskı vardı.
"Nasıl hissediyorsun peki?" Elif'in uzun saçlarını bir tarafa itip örmeye devam etti.
"İyiyim."
"Hiç öyle durmuyorsun." Elif kafasını arkaya yatırıp ona baktığında gülmeden edemedi.
"İyiyim ya." Arkadaşının kafasını yavaşça itti. "Sadece belirsizlikten hoşlanmıyorum."
"Sana ne düşündüklerini söylemiştim." Evet, söylemişti ama yine de düşünüp duruyordu işte.
"Boşver." Ördüğü saçı bağlayıp bitirdiğinde eserine baktı. "Yemek ne söyledin?" Koltuğa yerleşip sakat olan ayağını orta sehpaya uzattı. Elif onun bu hareketine ters bir bakış atsa da bir şey dememişti. Zaten bu dönemde İlkin'e bebeği gibi davranmıştı. Ne istiyorsa yapıyordu.
"Burrito deyip duruyordun."
"Ya," Arkadaşına sırnaşıp sarıldı. "Bir tanesin."
"Akşam maç varmış."
"Ne maçı?" Ne maçı olduğunu elbette biliyordu ama nedense haberi yokmuş gibi davranmayı seçmişti.
"Futbol işte." dedi Elif eline kumandayı alarak. "İzler miyiz?"
"Yok ya dışarı çıkalım."
"Ne dışarısı İlkin? Ölüyorum valla yorgunluktan."
İlkin ona anlayış göstermeliydi. Olimpiyatlar için deli gibi antrenman yapıyordu. Bu yüzden bir şey diyemedi. Bu dönemde herkes futbol sevgisiyle dolup taşmıştı. Genç kız da ülkelerinin başarılı olmasını istiyordu ama onu rahatsız eden bazı şeyler vardı.
Yemekler gelene kadar biraz sohbet ettiler. Sohbetin çoğunluğu da Dali'nin yaptığı yaramazlıklar hakkındaydı. İlkin köpeğine elinden geldiğince iyi bakmaya çalışıyordu ve başarılı olduğunu da düşünüyordu. Daha bu sabah erken saatlerde onu yürüyüşe götürmüştü.
"Başlıyor hadi, koş." İlkin ellerini yıkamak için girdiği lavabodan Elif'in sesini duyabiliyordu. Yine de acele etmeden son derece yavaş hareketlerle arkadaşının yanına yürüdü. Elif pür dikkat maçı izliyordu. Bu yüzden İlkin'in garip yüz ifadesini fark etmemişti. "Kazanırlar mı sence?"
"Bilmem ki." Gerçekten bilmiyordu. Hollanda iyi bir takım mıydı, hiçbir fikri yoktu.
"Bence kazanacağız." İlkin bir şey demedi. Elif'in rahat koltuklarına yerleşip gözlerini televizyon ekranına çevirdi. Zaten Elif gerçekten de yorgun olmuş olmalıydı ki bir kenara kıvrılmış sessizce maçı izliyordu.
35.dakika ilk gol geldiğinde İlkin yerinde doğruldu. Elif'e baktığında onun çoktan oturumu kapattığını görmüştü. Maç izleyelim diye tutturan oydu ama uyuyakalmıştı. İlkin ayağa kalkıp klimanın karşısında yatan arkadaşının üşümemesi için ince bir örtü getirip üstüne örttü. Tekrar yerine geçtiğinde ise ekranda gördüğü yüz onundu. 21 numaralı formasına göz gezdirdi. Deli gibi koşturuyordu. Normalde maç izlerken top takip edilirdi ama İlkin'in gözleri onun üzerindeydi. Kendi kalelerinden karşı kaleye saniyeler içinde koşuyor. Düşüyor, kalkıyordu. Genç kız onun ne kadar çaba gösterdiğini görebiliyordu. Eğer yenilirlerse çocuk için yıkıcı olacağını anlamıştı. Gerçi kim kaybetmeyi severdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecek Sefer | İlkin x Barış Alper
Fanfictionİlkin geçmişte yaşanan tatsız durumları bir daha yaşamayacaktı. Gelecek sefer Barış Alper'in yanından dahi geçmeyecekti.