Başkasının üzüntüsünden mutlu olmakla başkası mutsuz olduğunda kendin için sevinmek aynı seviyede kötülüktü. İlkin öyle bir insan değildi. Bu yüzden kadroya alındığını öğrendiğinden beri kendi için sevinmiyor arkadaşı için üzülüyordu. Çünkü Tuğba da en az onun kadar çalışmıştı. Tuğba'yla konuştuğunda epey üzgün olan kız ona kendisi için üzülmemesi gerektiğini söylemişti ama nasıl üzülmeyecekti? İlkin şu birkaç ayda yaşadıklarını çok iyi biliyordu. Hayatında yaşadığı en kötü dönemlerden biriydi. Şimdi de Tuğba'nın benzer bir üzüntü yasamasını istemiyordu. Bunu Tuğba'ya söylediğinde ise genç kız ona bu durumun koç ve diğer çalışanlar tarafından belirlendiğini ve bunu profesyonel karşılayacağını söylemişti. İlkin ona defalarca kez üzgün olduğunu söylemesine rağmen Tuğba onu motive etmeye çalışmıştı. İlkin önlerindeki maçları en çok da Tuğba için oynayacaktı.
"İlkin kahve içer misin?" Saat akşam 9'du ama Elif'in kahve aşkı bitmiyordu. İlkin kafasını olumsuz anlamda sallayıp yatağında uzanmaya devam etti. Dünyanın en rahatsız yatağıydı ama yorgun olduğu için dinlenmek istiyordu ve evet, bu rahatsız yataklar tam olarak olimpiyat köyündeydi. Kadro açıklandıktan sonra köye geçmiş ve yine Elif'le oda arkadaşı olmuştu. Gerçekten bu durumu öyle kötü yönetmişlerdi ki İlkin psikolojik olarak sınırdaydı. Her zaman yaptığını yapıp kendini motive etmeye çalışıyordu. İşe yarayacaktı. Yaramak zorundaydı. İlkin psikolojik olarak güçlü biriydi. Yine öyle olması için bir engel yoktu.
Elif o içmediği için kendisi de kahveden vazgeçmişti. İlkin gibi o da kendi yatağına uzandı. Biraz önce hem ailesiyle hem de Elif'le saatlerce konuşmuşlardı. Ortak fikir İlkin'in kendisini toparlaması ve savaşmasıydı. Sakatlığı geçmişti. Şimdi sadece maç eksiğini tamamlayıp iyi bir seviyeye çıkması lazımdı.
Elinde oynadığı küçük stres topunu sıktı. İşe yarayıp yaramadığı tartışılırdı. "Oda gerçekten kötüymüş Elif." İlkin kızların sürekli bahsetmelerinden dolayı oda hakkında belirli bir fikri vardı ve söylemesi lazımdı ki kızlar hiç de haksız sayılmazdı.
Öncelikle oda küçücüktü. Yataklar kartondandı ve en önemlisi yatağın kendisi resmen plastikti. Sırt ağrısı yaşayanlar için ölüm gibi olmalıydı. Yine de olimpiyat köyü güzeldi. Çok dolaşma şansı olmasa da içindeki heyecandan dolayı her şey gözüne güzel gözükmüştü.
"Sen daha sabah uyanınca gör."
"O kadar mı?"
"O kadar." dedi Elif uzun bacaklarını yatağa sığdırmaya çalışarak. "İlkin ya Paris'teyiz ve saat 9'da yatağa girdik."
"Ne yapmamızı istersin acaba?" İlkin elindeki topu arkadaşına attı. Elif topu havada yakalamıştı.
"Bir şey yapmaya enerjim de yok da." Elif oflayarak topu tekrardan İlkin'e attı. "Senin en azından flörtün var. Onunla konuşabilirsin. Ben ne yapayım? Konuşabileceğim herkesle konuştum zaten."
"Farkındaysan ben de şu an Barış'la konuşmuyorum."
"Sahi neden konuşmuyorsun?" dedi Elif enerjisi yerine gelmiş gibi yatakta yan dönerek. Başını da sağ avucuna yaslamıştı. "Yine mi küstünüz?"
"Küsmedik, Elif. Hem daha önce de küsmemiştik." dedi İlkin hemen kendini savunarak.
"Doğru, sen ondan kaçmıştın." İlkin dik dik yan yataktaki kıza baktı.
"Bu ne kadar doğru olsa da dile getirmeyelim." Elif onun bu sözüne gülmüştü. İlkin bacaklarını kendine çekti ve sağ yanağını dizine yasladı. "Barış'la sabah mesajlaştık. O da antrenmana gidiyordu. Kadroya alındığımı söyledim. Tebrik etti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecek Sefer | İlkin x Barış Alper
Fanfictionİlkin geçmişte yaşanan tatsız durumları bir daha yaşamayacaktı. Gelecek sefer Barış Alper'in yanından dahi geçmeyecekti.