🔸35.BÖLÜM: ATEŞ ÇUKURU

158 28 44
                                    

Ön kapıda birbirine yakın aralıklarla konuşlanmış ve her bir hareketi dikkatle izleyen çok sayıda koruma vardı. Oraya yaklaşmayı düşünmek bile bir intihardan farksızdı. Bu adamlar silahlarını kullanmakta tereddüt etmezlerdi ve elimizi kolumuzu sallayarak ülke başkanının evine girmemize izin vereceklerini de hiç sanmıyordum. Güvenlik açısından daha zayıf görünen ve yalnızca birkaç askerin rutin bir şekilde devriye gezdiği arka taraftan giriş yapmak dışında bir seçenek kalmamıştı. Hangi yolu seçersek seçelim, işimizin hiç de basit olmayacağı aşikârdı. Gözlerimdeki korkuyu saklayamayacak kadar açık bir ifadeyle gökyüzünü yaracakmış gibi duran malikânenin duvarlarına bakıyordum. Buraya geldiğimiz son seferde de mi böyle hissetmiştim? Yoksa hayal gücüm ve korkum birleşerek bana oyunlar mı oynuyordu? Gerçi ne fark ederdi ki? Kendi nefesimin hızlandığını, göğsüme ağırlık yapan korkunun canımı yaktığını hissedebiliyordum. Tırmanmak ya da ona benzeyen şeyler yapmak konusunda pek iyi değildim. Şey... Aslında, hiç değildim.

Bir dilimin olduğunu hatırladığımda "Başka bir yol bulabilir miyiz?" diye sordum ancak sesim beklediğimden daha cılız ve endişeliydi.

"Pek sanmıyorum," dedi Kratas. Gözlerini malikanenin taş duvarlarından çekip bana çevirdiğinde bakışlarındaki soğuk ve temkinli ifade bir an bile değişmedi. "Şu an elimizdeki en iyi seçenek bu." diye ekledi ve derin, sinirli bir nefes alarak eliyle çenesini sıvazladı. "Korumaların nöbet değişimi saatlerini tam olarak bilmek çok işimize yarardı. Daha on dakika önce değiştirmediler mi? Bu kadar düzensiz olmaları plan yapmayı zorlaştırıyor."

"Teknik olarak, sistem o kadar düzensiz değil. Korumaları periodik kollara ayırmışlar. Kırmızı armaya sahip olanlar, yarım saatte bir vardiya değiştiriyorlar, belki biraz daha erken olabilir. Mavi armalılar ise on beş dakikada bir değişim yapıyor ama gördükleri her kırmızı armalıya selam vermek zorunda oldukları için bu süre on sekiz dakikaya çıkıyor. En fazla yirmi ama bunun olma ihtimali... Muhtemelen üç nöbette bir falan." Kratas omzunun üzerinden bana 'Sen şu an ciddi misin?' bakışı atınca keyifsizce dudaklarımın kenarlarını kıvırdım. Kratas'ın gözleri söylediklerimi anlamaya çalışırken bir anlığına donakaldı ve konuşmaya devam ederken de parmaklarını gür, sarı saçlarının arasından kaydırdı.

"O küçük kafanın içinde neler var öyle."

"Sadece dikkat... Biraz da basit örüntü."

"Hey! Bunu biliyordum, tamam mı?"

Buna karşın kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum ama bunu yapamazdım, özellikle de etrafımız Başkan Eugine adına çalışan bir yığın korumayla çevriliyken. Yeniden asıl meseleye odaklanmaya çalışarak "Eğer dikkatlerini yeteri kadar dağıtacak bir şey bulursak, olması gerekenden daha fazla vaktimiz olur." diyerek kendi önerimi sundum. Bu, Kratas’ın ilgisini çekmiş gibi görünüyordu. Bir an için gözleri bana odaklandı ve ardından gruba doğru döndü ve benden birkaç yaş büyük gösteren zayıf ama benden çok daha güzel olan sarışın bir kadına bir şeyler söyledi. Kadın onu başıyla onaylayıp bir gölge gibi sessiz bir şekilde yanımızdan ayrılırken korumaların en çok olduğu kısma, malikanenin ön tarafına doğru gidiyordu. Onun için endişeleniyor olmama rağmen kadın ne yaptığını biliyormuş gibi davranıyordu. Adamlardan bir tanesine yaklaşıp kafası karışmış bir hâlde, muhtemelen o an uydurduğu, saçma sapan bir yerin tarifini sorarken rahatladığımı fark ettim. Neden hiç tanımadığım, adını bile bilmediğim bir insan için bu kadar endişelendiğimi ben de anlamıyordum. Sadece kimse zarar görmesini istiyordum.

Kratas adamların geri kalanına dikkat çekmemek için başka bir yerden girmeleri gerektiğini söylediğinde grup ikiye ayrıldı ve geriye yalnızca Tanus, Kratas, Damien ve ben kaldık. Tanus ve Kratas en ufak bir tereddüt göstermeden bahçe duvarına doğru ilerlerken ay ışığı yeri kaplayan taşların üzerinden ince süzmeler hâlinde yansıyordu. İçimde bir ürperti hissettim ama bu korkudan ziyade tuhaf, anlam veremediğim bir heyecanın yarattığı bir histi. Damien, Kratas ve Tanus'u takip etmek yerine bana doğru döndü. İsmimi söylediğini duyar gibi oldum. Başımı kaldırıp gözlerimi ona diktiğimde bir an için bu gözlere ilk defa bakıyormuş gibi hissettim; sanki tüm o anılar silinmiş ve yalnızca bu an kalmıştı. Damien, ona neden böyle baktığımı anlamıyormuş gibi başını hafifçe yana eğdi. Ay ışığı yüzünden yüz hatlarının keskinliği daha da belirginleşmış, gür saçlarıyla ve o derin bakışlarıyla birlikte adeta heykelsi bir güzelliğe bürünmüştü. Yumuşak, zerre kadar bile korku ve endişe barındırmayan bir sesle "Hazır mısın?" diye sordu bana. Evet, diye mırıldanmak istedim ama sesim çıkmadı, ben de başımı hafifçe sallamakla yetindim. Bahçe duvarının dibine kadar girdik. Tüm sabırsızlığım üzerimdeydi. Korumalar nöbet değişimi için bu bölgeye gelmeden önce sadece birkaç dakikamız vardı, o da yeterince şanslıysak eğer...

Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin