Instict

139 20 6
                                    

Sabahın erken saatlerinde Gryffindor ortak salonundaki şömine yanmıyordu, kırmızı hakim olduğu odayı soğuk kaplamıştı.Henüz şafak yeni söktüğü için etrafta kimseler yoktu, tüm öğrenciler yatakhanede derin bir uyku halindelerdi.

Anna'yı ise tüm gece uyku tutmamış, hava aydınlanmaya başladığındaysa ortak salona geri inmişti.Üşüyen parmak uçlarına karşılık bacaklarını kendine doğru çekmiş, başını koltuğun gerisine atmıştı.Elindeki sigarayı dudaklarından arasından çekerken beyaz renkli duman dişlerinden süzülmüştü.

Genç kadın birkaç hafta önce yaşadıklarını sürekli aklında bozuk bir plak gibi çevirip duruyordu.Çenesine dokunan parmak uçları, konuşurken umursamazca değen sıcak nefesi ya da kendini kaybettiği anda üzerine düşen büyük cüsseli bedeninin sıcaklığı hala hissedebiliyordu.Kumral saçlarını yüzünden çeken narin parmakların baskısı hala tenini yakıp geçebiliyordu.İçinde yükselen bu arzu ile gözleri kapandı, yavaşça yutkundu.Anna on dokuz yaşında genç bir kadındı, bundan önce de cinsel olarak bir haz duymuştu ama Riddle'a hissetikleri basit bir şehvetten çok daha fazlasıydı.Parmakları ellerine dolandığında içine yayılan sıcaklık ya da kumral saçları birbirine karıştığında yaşadığı kalp kırıklığı hiçbir dürtüyle açıklanamıyordu.Anna onu her gördüğünde, ya da koridorda yanında umursamazca geçtiğinde kollarını onun bedenine dolamak istiyor,hiç bırakmadan onunla bir bütün olmak istiyordu.Bunu kendine zor bir şekilde itiraf etmiş olsa da ortak salonun soğuk havası ve parmak uçlarından duran zehir dolu sigara ona yardımcı olmuştu.

Duyduğu ayak sesleri ile gözleri merdivene yönelirken Chris'i gördü.Genç adam gerçekten de hiçbir fırsatı kaçırmıyor, onun yakınında olmaktan vazgeçmiyordu.Birkaç haftalık yalnızlığı sona ererken Emma ve Chris'le tekrar takılmaya başlamışlardı.

Chris ellerini altın sarısı saçlarından geçirirken tembel bir şekilde esnedi.Pijamalarını değiştirmemişti, beyaz tişörtünden kasları belli oluyordu.Kare desenli pijama altı ise bel hizasındaydı, bacaklarını güzel bir şekilde kaplıyor, bileğine kadar iniyordu.Kanlanmış okyanus mavisi gözleri genç kadını bulurken hayal kırıklığı ile omuzlarını silkti.Anna'nın bedeninin sıkı bir şekilde battaniyeye sarıldığı görmüştü.Kendisi de boş bir koltuğa otururken dirseklerini dizine dayamış, bedenini öne doğru hafifçe eğmişti. "Ne düşünüyorsun böyle?" diye sordu sakin bir sesle.

Anna elinde duran sigara izmaritini yanında duran masanın üstüne bıraktı, başını iki yana salladı. Gerçeği söyleyecek kadar acımasız değildi. Bunun yerine, ileride işine yarayacak bir soru yöneltmişti. "Ravenclaw diademini duydun mu?"

Chris sarı kaşlarını birbirine çattı, merakla duraksadı.Anna'yı bu saate kadar uyutmayan konunum diadem olmadığını gayet iyi biliyordu ama onu zorlamadı. "Duymuştum ama pek bilgim yok." dedi omuzlarını silkerken. "Ne oldu ki?"

Anna başını Chris'e doğru çevirdi, onun uykulu yüzünü inceledi.Yeni uyanmasına rağmen oldukça yakışıklı duruyordu.Bu hali genç kadını hafifçe gülümsetmiş, omuzlarını silkmesine sebep olmuştu. "Henry'e sormalıyım o zaman." Üşümüş olduğunu için battaniyeye daha çok sarılmıştı.Chris ise bir süre onu izlemişti.Sabahın bu saatinde, genç kadını uyutmayan ise diadem ile alakası olduğunu sanmıyordu.

"Kendine gelmene sevindim.Bir aralar bizimle konuşmuyordun ama her ne olmuşsa toparlanmış gibisin."

Chris çekinerek konuştuğunda bu sadece genç kadının gözlerini kapamasına sebep oldu.Eğer genç adam neler yaşandığını bilseydi karşısında böyle rahatça oturamaz, iyi dilekler dileyemezdi.Burukça gülümserken gözleri tekrar aralanmış, mavi bakışları kendine bakarken bulmuştu. "Chris." dedi çatallı bir sesle.Yarattığı bu hayal kırıklığını tamir etmek, yaptıklarının karşılığımda dahi onun yanından ayrılmayan genç adamın kalbini onarmalıydı.Oturduğu kanepeden kalkarken battaniyeden sıyrılmış, elleri genç adamın altın sarısı saçlarını bulmuştu. "Özür dilerim." dedi oldukça basit ama etkili bir şekilde.Genç adam ise kollarını ona dolamış, yüzünü genç kadının karnına gömmüştü.Elleri Anna'nın pijamasını sıkıca kavrıyor, üşümüş bedenini bu kısıtlı temasla biraz da olsa ısıtabiliyordu.Yavru bir köpek misali yanağını onun karnına dayamış, masum bakışları genç kadını bulmuştu.Gözlerinden okunan tek şey, büyük bir acıydı.

Master of None//Tom RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin