Two Sides of Same Coin

105 15 5
                                    

Arnavutluktan döneli bir ay olmasına rağmen Anna sanki üzerinden yıllar geçmiş gibi hissediyordu.Her gün inanılmaz derecede yavaş geçiyor, yaz günleri bitmek bilmiyordu.

Cambridge'de olduğu süre boyunca kendini oldukça yalnız hissetmiş, bu yüzden teyzesi Vanessa'nın yanında kalmıştı.Aslında planı bu değildi, yurtdışından döndükten sonra kardeşini yanına alarak eve geri dönmeyi planlamıştı.Ancak Lucas artık burada bir hayat kurmuştu, arkadaş edinmişti.Onu peşinden Cambridge'e sürüklemek, boğuk ve kasvetli evin duvarları arasında hapsetmek istememişti.

Bu yüzden Anna hiç istemese de yaz boyu teyzesinde kalmıştı.Gün içinde ev işlerine yardım ediyor, akşam olduğunda ise odasına çekiliyordu.Teyzesinin eşi ile aralarında bir problem yoktu ancak Anna evlerinin düzenini daha çok bozmak istemiyordu.Bu yüzden bir hayalet gibi evin içinde dolanıyor, kimseye gözükmemeye çalışıyordu.

Günlerden bir gün Vanessa'nın kocası iş için şehir dışına çıktığında iki genc kadın, Lucas ile birlikte koca evde tek başlarına kalmıştı.Anna sessiz bir şekilde şöminenin kenarındaki koltukta otururken gözleri evin salonunda gezindi.Tüm mobilyalar yenilenmiş, avizeler değiştirilmiş, temiz duvar kağıtları ile kaplanmıştı.Bu değişikliği farkederken keyifsizce gülümsedi.Ne de olsa kardeşine bakmaları için teyzesini yüklü meblağ vermişti.

"Neye bakıyorsun?" diye sordu teyzesi rahatsız olmuş bir şekilde.Anna'nın bakışlarını yakalarken genç kadın sessiz bir şekilde başını iki yana salladı. "Hiçbir şey." dedi samimi bir sesle.Bu zor zamanda onlara kapısını açan teyzesini sert bir şekilde, yüzüne karşı elbette eleştirmeyecekti.

Cevabı Vanessayı rahatlatırken gülümsedi.Parlak mavi gözleri, artık yetişkin bir kadın olmuş yeğeninde gezindi.Anna gözlerinin önünde büyümüştü, bu sürece şahit olmak acı verici olmuştu.O mutlu, daima etrafa gülümseyen küçük kızın şimdi büyük bir kedere gömülmesi üzücüydü.Anna her ne kadar mutsuzluğunu belli etmese de sakin ve sessiz bir kişiliğe bürünmüştü, eskisi gibi duygularını açmaz olmuştu.

"Ben bir şeyler duydum." dedi Vanessa çekinceli bir şekilde.Bu konuşmayı devam ettirebilmek için güçlü bir içkiye ihtiyacı vardı.Zarif bir şekilde ayağa kalkarken şöminenin yukarısındaki rafa uzandı, kristal şişede duran viskiyi iki bardağa koydu.Bardağın tekini yeğenine uzatırken diğerini dudaklarını götürmüş, hatrı sayılır bir yudum almıştı.Boğazını yakan sıvıyla bir anlığına gözlerini kapattı, koltuğuna kendini geri bıraktı.

"Yakın bir zamanda bakanlıkta işim çıkmıştı, oradaki genç seherbazlar ile tanıştım.Bana seni ve Chris diye birini sordular.Chris'i tanımadığımı söyleyince bana yaşanan birkaç olaydan bahsettiler."

Anna başını şömineye doğru çevirmiş, ateşi izlemeye başlamıştı.Teyzesinin lafını bölmedi, onun konuşmasını bitirmesini bekledi.

"Sana evlenme teklifi etmiş.İyi ve önü açık bir Quidditch oyuncusu.Üstelik seninle aynı binadan, bir Gryffindorlu. Anna, teklifi çevirecek kadar aklını mı kaçırdın?"

Son cümlesi genç kadını dikkati çekti, bakışlarını tekrar teyzesine yöneltti.Herkesin, onu böylesine yargılmasını oldukça haksız buluyordu. "Neden?" diye sordu keyifsiz bir şekilde. "Sevmediğim bir adamla evlenip onun yüzüne bakarak yalan söylemek daha mı onurlu olurdu?"

Anna'nın bu cevabını Vanessa oldukça kibirli bulmuştu. "Küstahlık etmeyi bırak." dedi biraz sinirlenmiş bir şekilde. "Öyle bir adamı sevmemek için nasıl bir bahanen olabilir.Evliliğin aşktan mı ibaret olduğunu sanıyorsun?"

Teyzesi konuşurken Anna ise içkisinden bir yudum almıştı.Bu gerçekleri o da biliyordu.Evliliğin yalnızca aşktan ibaret olmadığını, karşılıklı güven ve samimiyetin, sabırla birleştiğinde iyi bir hayat sunacağını biliyordu.Ancak Anna, Chris'e hiçbir zaman güven veremezdi.Bir gün olur da Chris onun birini öldürdüğünü öğrenirse, boşanacaklarını, hayatının tepetakla olacağının farkındaydı.Sırf bu yüzden bile ondan uzak durmalıydı, aslında yalnızca Chris'i korumaktan başka bir şey yapmıyordu.

Master of None//Tom RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin