Grief

228 16 17
                                    

Birkaç hafta önce en büyük problemi okuldaki ufak kavgalar olan Anna, şimdi ise kara toprağa bakıyordu.

Kardeşi Lucas'ın elini sımsıkı tuttu.Küçük çocuğun ufak parmakları ona dolanmış, güç almak istercesine ablasına tutunuyordu.Anna ise bedeninde herhangi bir güç kırıntısı olmasa da kardeşini ayakta tutmak için onun yanında güçlüyü oynamalıydı.

Genç kadın hiçbir zaman en güçlü, en başarılı ya da en zeki olmamıştı.Kimse tarafından kabul görmese de elinden geleni yapıyordu.Annesini, kardeşini ve kendi hayatını korumak için büyük günah işlemiş, ellerini kana bulamıştı.Ancak bazen hayat, soğukkanlılığın takdir edilmediği acımasız bir yere ev sahipliği yapardı.İnsan her ne kadar çabalarsa çabalasın, kaybettiği, yolun sonunu göremediği durumlarla baş başa kalırdı.Genç kadının içinde bulunduğu an tam olarak bunu temsil ediyordu.

Kahverengi gözleri, mezar taşına kazınan isme baktı.Elizabeth Martin.İyi bir eş, anne ve özverili bir St. Mungo cadısı.Henüz otuz dokuz yanında canına kıyan iki evlat sahibi genç bir kadın.Anna için yaşlı olsa da Elizabeth henüz hayatını yarılayamamış onlarca kadından biriydi sadece.

Ondan yirmi yaş genç olan kızının omuzlarının üzerine tüm dünyanın yükü binmişti.Artık kardeşi için bir anne olmalı, onlara kalan serveti dikkatlice idare etmeliydi.

Elizabeth yaşadıklarına katlanamadan kendi canına kıymış, bu dünyadan göc etmişti.Ravenclaw'ın güzel cadısı, aklına sahip çıkamamış, karmaşık duygularının esiri olmuştu.Acı, her ne kadar fizyolojik bir gercek olsa da ona kapılmak, yaşananları mazeret göstermek, evrim süresince en zayıf halkanın takdir ettiği bir davranıştı.Bu dünya tüm bu büyük acılara rağmen dönüyorken basitçe kaçıp gitmek, Anna için oldukca aşağılıkça görülmüştü.

Genç kadının güzel yüzünden akan yaşlar beyaz teninde süzüldü, dudaklarını buldu.Hafifçe yutkunurken, tuzlu gözyaşları çatlamış dudaklarını yakmıştı.

"Yaşananlar için üzgünüm." dedi rahip tabutun yanıbaşındayken.Anna büyücü geleneklerini boşvererek annesini Hristiyan adetlerine göre uğurlamayı seçmişti.Ona edilen yas talebine karşılık hafifçe başını eğdi, kaderini kabullendi.

Saatler geçti, rüzgarlar esti ve günesin yeri değişti.Teyzesi ağıtlar yaktı, yeğenlerine sarıldı, her zaman onların yanında duracağına söz verdi.İnsanlar evlerine döndü ancak iki kardeş mezarın başını saatlerce terk etmedi.En sonunda yalnız kaldıklarında, büyük kardeşin dizleri toprağı buldu, küçük kardeşin önünde eğildi.Narin parmakları kardeşinin omuzlarını buldu.

"Artık sadece sen ve ben varız Lucas."

Sözleri küçük kardeşi daha cok ağlatmaya yetti.Lucas annesinin ölümü kabullenemezken kollarını ablasının kollarına sardı, gözyaşlarını akıttı.Henüz beş yaşındaki bir çocuk için dayanılması zor acılar çektiği belliydi.Anna ise kollarını ona doladı, kokusunu icine çekti onu hiç bırakmak istemezcesine.

Anna icin kardeşini geride bırakmak zor olsa da onun için en iyi yerin bir aile ortamı olduğunu biliyordu.Kendisi Hogwarts'dayken kardesine göz kulak olamazdı, onu yetimhaneye verecek kadar da aklını yitirememişti.İki kardeş, bir arada olabilmek icin sadece bir okul dönemi kalmıstı.Ondan sonra hep beraber olacaklar, bir daha hiç ayrılmayacaklardı.

Tabi hayat onlara adil davranırsa.

Anna okul zamanı boş işlerle meşgul olduğu için kendine kızıyordu.Bir ailesi olduğunu unutmuştu.Henüz kendi kardesini koruyamazken Oscar'ın yardımına yetişmişti ama o anlar Lucas hiç aklından geçmemişti.Bir ailesi olduğunu hatırlamanın bedelini annesinin ölümüyle olması acımasızdı.

Master of None//Tom RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin