27. Bölüm🐚

109 11 194
                                    

Merhabaaa

Nasılsınızzz?? Umarım ki hepiniz çok iyisinizdirr

Keyifli okumalar dilerimm

***

Yiğit gittikten sonra evde ciddi bir sessizlik hakim olmuştu. Sırtımın arkasındaki yastıklara iyice yayıldım. Bakışlarımı duvarımda asılı olan sanat eserinde gezdirdim.

Sanırım etkisi hep devam edecek bir tabloydu bu. Çünkü ne zaman baksam ruhumun derinine bakıyormuşum gibi hissediyordum. Çizdiği kadar mükemmel olmadığım kesin olsa bile yine de kendimden parçalar bulabiliyordum. Bu, kelimlerle ifade edemeyeceğim bir histi.

Az önce yaşananları gözden geçirdiğim sırada iyice dalmıştım. Tam bir iç çekecektim ki irkilmemi sağlayan bir ses duydum. Yerimden doğruldğumda içimi bir korku sarmıştı.

Evde yalnızdım. Ama o ses evde başka biri olduğunu gösteriyordu. Ağır bir şey yere düşmüş olmalıydı. Telefonumu elime alarak tedirginlikle ayağa kalktım.

Allah'ım ne olur hırsız, seri katil gibi bir şey olmasın! İçimden bildiğim tüm duaları sıralamaya devam ederken sesin geldiği yere -yani salona- doğru sessiz adımlarla yaklaştım. Tabii elime bir silah -vazo- almayı unutmamıştım.

Başımı salondan içeri soktuğumda birden karşımda biri 'Bö!' diye bağırdı. Ödüm patlasa da vazoyu ona fırlattım. Ama maaesef ki vazo onun kolları arasına düşmüş, onu engelleyecek türden bir şey yapamamıştı.

Yüzünde örümcek adam maskesi olduğundan kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu ve bu onu iki kat kadar daha korkunç gösteriyordu. Bana yaklaştığında reflekslerimi harekete geçirerek ona birkaç yumruk atmaya çalıştım.

Bileklerimi tutup zaten faydasız olan o saldırımı durdurdu. Kahkahası tüm salonu doldurduğunda neye uğradığımı şaşırdım. Galiba ciddi anlamda ruh hastası falandı. ''Psikopat mısın sen!? Bırak beni!'' Haykırışlarım onun kahkahalarının arasında işlevsiz kalıyorlardı.

Komik olan neydi sanki!? ''Abla ya, hiç değişmemişsin. Bu tarz şeylerden hâlâ korktuğuna inanamıyorum.'' Abla mı?

Elini maskesine götürdü. Onu merakla izlemeye başladım. Maskesini tamamen çıkardığında ağzım kocaman açıldı. Onu görmeyi beklemiyordum. Ne ara gelmişti!?

Bileklerimi serbest bırakıp pis bir sırıtış takındı. Bir yandan da dağılan saçlarını düzeltmeye çalışıyordu. ''Ablacığım ağzını kapat. Sinek kaçacak bak.''

Şaşkınlığımı bir kenara itip omzuna sert bir yumruk geçirdim. ''Hayvan! Gerçi yok sana hayvan demek hayvanlara hakaret olur. Bu yaptığın da neyin nesi? Ödümü kopardın be çocuk!'' Ablalığın bilmem kaçıncı kuralı: Kardeşini aylar, yıllar boyunca görmesen bile gördüğün gibi döv, hakaret et. Şaka yapıyorum tabii ki! Eğer daha düzgün bir giriş yapsaydı daha düzgün karşılardım onu. Kendi kaşınmıştı yani.

Pişmiş kelle gibi sırıtmaya devam etti. Bir yandan da bana yaklaşıp sıkı sıkı sarıldı. ''Beni bu kadar çok özlediğini bilmiyordum ablacığım. Beni gördüğün gibi ilk iş olarak azarladığına göre hasretimden kafayı yemek üzereydin.'' Onu özlediğimi inkâr edecek değildim. Her ne kadar sinir bozucu ve ergence hareketleri olsa da o benim bir tanecik kardeşimdi.

Beni korkuttuğu için ona çok kızgın olsam da kollarımı beline dolayıp ona sıkıca sarılarak karşılık verdim. ''Keyfimden mi azarladım sanki? Gelir gelmez eşek şakası yaparsan böyle olur şapşal.'' Tatlı bir kıkırtı bırakıp benden biraz uzaklaştı.

Bir Yaz HikâyesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin