25. Bölüm🐚

161 17 192
                                    

Selammm 🧡

Nasılsınızz?

Keyifli okumalar dilerimmm 😗

***

Rojin'in anlatımıyla...

Yıkıklığın zirvesini yaşadığım günü geride bırakmıştık. Yaklaşık üç hafta geçmişti aradan. Bu üç haftada Bulut'la neredeyse hiç muhattap olmamıştım. Değişik bir şekilde o da benden uzak duruyordu. Aramızda soğuk rüzgârlar esiyordu. Yani anlayacağınız hem suçlu hem güçlüydü. Tabii bana göre... Onun neler yaşadığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Vizelerimiz başlamıştı. Bir inek öğrenci kuralı: Depresyonun ortasında da olan sınavalara eşek gibi çalışmak zorundasın. Ben de o tiplerden olduğum için dün, gece boyunca ders çalışmıştım. Uykusuzluktan gözlerimi açamıyordum. Başım da çatlıyordu.

Şakaklarımı parmaklarımın arasına aldıktan birkaç saniye sonra omzumda bir el hissettim. Başımı çevirip kimin geldiğinde baktım. Yiğit'ti. Bu arada Yiğit'le de epey yakınlaşmıştık. Sık sık buluşur olmuştuk. Zaman buldukça birlikte çizgi film izliyorduk, gezintiye çıkıyorduk, bu haftaki tek aktivitemiz ise birlikte ders çalışmaktı.

Elindeki kahve bardaklarından birini bana uzattı. ''Al, iç bakalım. İyi gelir. Sınava böyle uykusuz girme.'' Kahveyi elinden alıp teşekkür ettim.

Dürüst olmak gerekirse bu haftaları atlatmak, Yiğit sayesinde çok daha kolay olmuştu. Sorunun ne olduğunu tam olarak bilmese bile sürekli yanımda durmuştu. Beni yalnız bırakmamıştı.

Ağladığımda saçlarımı okşayıp başımı omzuna yaslamama izin vermişti. Beni güldürmek için elinden geleni yapmıştı. Normalde daha konuşkan olan benken o, bu aralar beni geçmişti. Moralimi düzeltmek için dakikalarca konuşuyordu. Bunun benim için ne kadar değerli olduğunu tahmin bile edemezdi.

Kahvemden birkaç yudum aldıktan sonra daha iyi hissetmiştim. ''İşe yaradı mı?'' Yiğit'in sorusunu başımı sallayarak onayladım. Tam o sırada telefonla konuşan Bulut'la göz göze geldim. Yeni gelmişti. Kapıdan girer girmez ilk beni görmesi hoş olmamıştı. Şimdi ona selam vermem gerekiyordu ister istemez.

Bize yaklaştığında zaten moralsiz olduğunu ifade eden yüzü daha da düşmüştü. Yine de kibarlığından ödün vermeyip ''Günaydın.'' dedi.

''Günaydın.'' dedik Yiğit'le aynı anda. Benim dışımda Yiğit'le de arası biraz limoniydi nedense. ''Ben geçeyim içeri. Sınavım yakında başlayacak.'' dediğinde ''Sınavda başarılar.'' demekle yetindim. Sesim beklediğimden daha soğuk çıkmıştı.

Yine de o, teşekkür ettikten sonra gitti. Evet, bu aralar çoğu diyaloğumuz bu derece soğuktu. Onu gördükten sonra moralim yine bozulmuştu. Onun yüzüne her baktığımda aklıma o görüntüler geliyordu. Ben bunu nasıl atlatacaktım Allah aşkına?

Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan yine Yiğit olmuştu. ''Vizeler bir bitsin sana bir hediye vereceğim.'' Gözlerim merakla irileşti. ''Ne hediyesi?''

''Doğum günü hediyesi. Doğum gününde verememiştim. Sıradan bir şey olmasını da istemediğim için biraz zamanımı aldı.'' Söylediklerinden sonra merak katsayım artmıştı. ''Ne aldın ki?'' Sorumu öyle bir hevesle sormuştum ki Yiğit, inci dişlerini gösterecek şekilde gülümsedi. Yanağınaki gamze belirginleşmişti.

''Sır.'' dedi yaramaz bir tavırla. Gözlerimi kısarak ona baktım. ''Ya hadi ama!'' diyerek sızlandım.

İşaret parmağını burnuma hafifçe dokundurdu. Huylanıp gözlerimi yumdum. Parmağını çektiğinde elimle burnumu ovarak kaşıdım. ''Sabırsızsın minik civciv.'' O geceden beri bana sürekli böyle hitap ediyordu. Tuhaf olan şu ki: Hiç garipsemiyordum. Belki de babam bana 'Minik kuşum' dediği için kulak aşinalığım olduğundandır. Bir de şu anki tavrım sabırsızlığımdan değil, merakımdandı.

Bir Yaz HikâyesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin