40. Bölüm

326 30 0
                                    

James'in Ağzından...

"Wir waren für fünf tage.(Beş gün kaldı. )" Dedi oflayarak.

"İch weiß. (Biliyorum.)"

"Was werden wir tun? (Ne yapacağız? )"

"Bilmiyorum" diye mırıldandım. Savaşa beş gün kalmıştı. Takım belli etmese de korkuyordu. Çalışmalar güzel gidiyordu. Hatta geçen hafta Sam Jessica'yı yaralamıştı. Bu baya büyük bir gelişmeydi. Ally de daha güçlü olmuştu. Fiziksel açıdan biraz düşük kalsa da gücünü geliştirmişti.

"Bence şu son günleri daha az çalışarak geçirelim. Kendimizi çok zorluyoruz ve bu pek güzel bir şey değil." dedi Emily. Emily ile konuşmak beni sakinleştirirdi. O benim olmayan kardeşimdi. O aşağalık herifi tabiki de kardeşten saymıyordum.

"O zaman ne yapıyoruz bruder (abi) ?"

Bana bruder demesini seviyordum.

"Şimdilik aşağıya ineceğiz schwester.(kız kardeş) "

Koltuktan kalkıp odanın kapısına doğru yürüdüm. Emily de arkamdaydım. Kapıyı açıp dışarı çıktım.

Acaba Ally ne yapıyordu?

Çıkar şunu aklından!

Salona geldiğimizde kızların David'i döndüğünü gördüm. David gerçekten kötü haldeydi. Emily de omuz silkip David'i dövmeye başladı.
Bunlar nasıl kız!?!
Önüne gelene vuruyorlar. Kız dediğin narin olur, yumuşak olur. Aslında bunda bir sorun yoktu. Sadece Ally, Sam ve Emily'i tanıdıktan sonra... artık sorun yoktu.

Tamam, Emily onlardan daha nazikti ama onunda baya iyi yumruğu vardı.

"Sen nasıl bir sevgilisin yaa! İnsan bir nasılsın sevgilim, saçların güzel görünüyor der! Sam cidden bu mu kaldı dünyada sadece! Oh ben bekarımda!"

Bekarmışmış!
Ally bağırmasını sürdürürken anırarak gülen Cody'i şimdi görüyordum. Aptal herif!

"Cody!" Sesimle bana döndü. Çenemle David'in karnına yumruk atan Emily'i gösterdim. Yerinden kalkıp Emily'nin yanına gitti. Emily'i zorda olsa ayırabilmişti.

"Schwester!" Ona öyle bir bakış attım ki debeleşmeyi bırakıp Sam ve Ally'i izlemeye başladı. Bende oflayarak Ally'i tutup kaldırdım. Ufacık bir şeydi.

"Bırak ben-"

Ally ellerimde görünmez olmaya başlamıştı. Ne oluyor!?

Korkma onu sadece Soura'ya alıyoruz. Sırayla da sizleri.

Tanrım!

Ally'nin Ağzından...
Lanet olsun bundan bıktım!
Hemde bu sefer daha fazla acımıştı. Off! Başımı iki betonun arasına sıkıştırmış gibi hissediyordum. Uyanacağımda nerede olacağımı biliyordum. O yüzden kendimi sert toprak zemine hazırladım. O küçük kayalar cidden sırtıma batıyordu.

Tam tahmin ettiğim gibi Soura'ya gelmiştim. Önceleri burayı sadece şifahane sanıyordum. Meğersem burası Sam'in değişiyle merkezmiş.
Tamam doğru tahmin etmiştim ama sırtımda sert ya da pürüzlü değil aksine yumuşacık ve pürüzsüz bir yerdeydi sırtım. Gözlerim sonunda açıldığında gördüğüm şey iki cenneten çıkma ela gözlerdi.

"Ally, tatlım, iyi misin?"

Tatlım mı? Bu kesinlikle Kate'ti.

Sesli bir şekilde yutkundum.
"İyiyim, sağol."

"Ally. Biliyorsun. Beş gün boyunca buradasın. Yarın James gelecek. İstersen uyu çünkü saat 3." Bu Jack tatlı çocuktu. Herkes çıktıktan sonra bende kendimi uykunun kollarına bıraktım.

***

"Ally ağacın arkasında dur!"
James'in ne söylediği umurumda değildi. Emily ölüyordu ve benim onu ruhu bedeninden ayrılmadan onu geri döndürmeliydim. Emily'nin yanına çöküp ellerimi vurulan yere yani kalbinin üstüne koydum ve onu geri getirmeye çalıştım. Gözlerini araladığında bir kaç göz yaşı gözü fırlamıştı bile.

"Ally!" James'in sesi ile ona döndüm. Ama dönmemle bir kara büyünün üstüme geldiğini gördüm. Gözlerimi kapattım. Ölümü bekliyordum. Ama ne acı vardı ne de ölüm. Yavaşça gözlerimi açtım.

Olamaz!

"Ally! Kendine gel!"

Bir anda yataktan fırlayıp derin derin nefes aldım. O gördüğüm sadece kabustu. Ka-bus! Böyle bir şey olamaz ve olmayacak! Aman Tanrım!

Bana korkarak bakan James'e döndüm. Cidden korkmuştu. Alnından boncuk boncuk terler akıyordu. Ne kadar uyumuştum acaba? Duvardaki saate baktım. 9 saattir uyuyordum!

"Ne gördün?" diye sordu daha sakin bir sesle. Aklıma kabus gelince daha şiddetli ağlamaya başladım. Bildiğiniz sarsılarak ağlıyordum. James bir şey demeden bana sarıldı.

"Şşşt. Tamam, tamam bir şey demedim. Ağlama" diye fısıldadı. Ona sarılarak ağlıyordum. Rüyaların tersi çıkardı ama bu kabustu? Bir şey olmazdı. Umarım.

"Uyumak istiyorum. "

Tamam anlamında kafasını salladı ve benden ayrıldı ve beni yatağa yatırdı. Bir kabusu daha kaldıramazdım. Hele ki bu iki ay boyunca aramız bu kadar iyi olmuşken.

"Sende benle uyur musun?" Sesim küçük şımarık bir çocuğun babasından ona masal anlatmanı istermiş gibi çıkmıştı. James gülüp yanıma uzandı. Ona sırtımı döndüm. O ne yapacağını biliyormuşçasına kolunu belime sarıp beni göğsüne yasladı ve kafasını boynuma gömdü.

"Kabuslar gerçek olur mu?" dedim kedi mırıltısı sesimle. Şu an mayışmış durumdaydım.

"Her rüya ya da kabus ancak sen istersen gerçek olur. Kabus, aslında dünyada en çok korktuğumuz şeyleri bize daha da abartılıp bize gösterilen, beynimizin bir oyunudur. Yani hayır. Kabuslar gerçek olmaz."

SeçilmişlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin