Bölüm 16: Bulutlar Bağırıyorlar..!

8.9K 420 142
                                    

______________________________________

"Ne?"

Sikeyim, bir bu eksikti zaten..

Aslında, şaşırmam hataydı sanırım çünkü son zamanlarda, hele de bugün, biraz boşlamaya başlamıştım işleri.

Yani Cemal bey için haksız diyemem ama.. Yine de önceden bir uyarı yapmasını tercih edebilirdim. Ayrıca her ne kadar haklı da olsa şu ukala tavrı beni sinir ediyordu. Bu yüzden ilk şaşkınlığıma rağmen sonrasında hemen kaşlarımı çattım.

"Yani beni kovuyorsunuz, öyle mi?"

"Evet." dedi hiç düşünmeden, bu durumdan memnun gibiydi. Kibirli tavrı iğrenç bir şekilde kazınmıştı yüz hatlarına. Üstümden çıkardığı önlüğümü alıp kenarda duran bir tabureye fırlattı. "Oyalanmasan iyi olur. Bir an önce defol.."

İşimi kaybettiğim için üzgün olmam gerekirdi belki ama değildim, şu tavırlardan sonra üzülmek gelmiyordu içimden.

Ayrıca; ben bunca zamandır yalnız yaşıyordum. Belli başlı ihtiyaçlarım dışında da hiçbir ekstra harcamam yoktu, biraz birikimim vardı yani. Ve o para beni yeni bir iş bulana kadar idare ederdi.

Bu yüzden umrumda değildi bu kovulma mevzusu. Laflarımı zerre esirgemeden konuşmaya başladım.

"İyi.. Keyfin bilir, Cemal. Meraklı değilim zaten senin bu 'sikik' mekanına.."

Adıyla hitap ettiğim adam benden bi 20 yaş falan büyüktü muhtemelen ama dediğim gibi; umrumda değildi.

Şaşkınlıkla aralanan gözlerini görmezden gelerek arkamı döndüm.

"Ne?" diye hırladı arkamdan. "Ne dedin sen??"

Ses tonu öfke doluydu. Sorusunu arkama bile bakmadan cevapladım.

"Sen ve bu boktan mekanın.. Sikimde bile değilsiniz."

Sonra da hiçbir karşılık beklemeden çıktım bardan. Bu adama iki yıl boyunca tahammül etmem bile mucizeydi..

Eve dönüş yolu benim için oldukça sıkıntılıydı, çünkü hava yağmurlu olmaktan ziyade rüzgarlıydı da. Öyle bir sağanak vardı ki, gök yarılmıştı sanki. Ardı arkası kesilmeyen şimşekler benim bile içimi titretiyordu.

Ve yanımda şemsiye falan yoktu.. Bu yüzden eve ulaştığımda sırılsıklamdım.

Ama önceliğim üstümü değiştirmek değil, Lia'ya bakmaktı. Bu yüzden ilk olarak salona yöneldim ama Lia orada değildi. Sürekli onu aramak zorunda olmak o kadar canımı sıkıyordu ki..

Üstelik elektrikler kesildiği için karanlıktı her yer. Belirli aralıklarla düşen yıldırımlar aydınlatıyordu içeriyi. Mecburen telefonumun fenerini açtım.

Ardından "Lia.." diye seslendim boş boş etrafa bakınarak. O sırada çizimlerimin bulunduğu masanın altından ince bir ses ilişti kulaklarıma..

"Yekta.."

Telefonun ışığını oraya doğru çevirdiğimde Lia'nın zemine düşen gri saçları girdi görüş alanıma.

Bir kez daha "Lia.." dedim ve diz çökerek ona bakmak için eğildim. Masanın altında bir tırtıl gibi kıvrılmıştı. "Ne yapıyorsun burada?"

"Korkuyorum.." dedi önce, ses tonundan bile belliydi zaten korktuğu. Sonra uzanıp kolumu tuttu ve "Gel.." diyerek çekiştirdi beni.

Benim de masanın altına girmemi istiyordu, bu isteğine karşı çıkmadım.

Sandalyelerin arasından geçip onun yanına ulaştım ve "Neden buradasın?" dedim saçlarını okşayarak. Masanın altı onun için iyi bir saklanma yeri olabilirdi ama benim için çok dardı. "Çok mu korktun??"

Daha Fazla Miyav Yok! (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin