Bölüm 25: Mart Gibi 19

8.2K 430 115
                                    

______________________________________

Arabayı yolun karşısına, ışıkları hala yanıyor olan polis arabasının hemen önüne park ettim mecburen, çünkü burası benim evimdi. Her türlü bu binaya girecektim yani, ama Lia ne olacaktı onu kestiremiyordum.

Şu anda insan formundaydı, bu doğru. Fakat kimliği yoktu. Ve bunca polis evimin önünde toplanmışken Lia'yı arabadan öylece indirme riskine giremezdim.

Her şeyden önce, neler olduğunu anlamam gerekiyordu.

"Sen burada kal.." dedim Lia'ya ve emniyet kemerimi çözmeye başladım. Umarım bütün bunların mantıklı bir açıklaması vardı. "Geri dönüp seni alacağım, tamam mı? Ama şimdi sessizce burada beklemelisin. Lütfen dikkat çekme. Ve kimseye görünme.."

Sözlerimi anlamış gibi görünüyordu. Emniyet kemerini çıkardı, ama kalkmadı yerinden. Koltuğuna iyice sindiğinde "Görünme" lafımı ciddiye aldığını fark ederek ihtiyatla çıktım arabadan.

Kapı sesiyle bir kaç polis memuru bana dönerken Tolga'nın "Yekta!" diyen gür sesi doldu kulaklara. Bir anda yanıma koştu ve anlam veremediğim bir şekilde kollarını etrafıma doladı. "Kardeşim.." derken bariz bir rahatlama vardı sesinde. "Korkuttun lan beni!!"

"Neler oluyor burada??" dedim, Tolga'nın sarılışına doğru düzgün bir karşılık vermemiştim. Bakışlarım bizi izleyen polis memurlarının ve bir kaç komşumun üzerinde gezindi.

"Bu arkadaşın mı?" dedi memurlardan biri. Benim kadar değil ama uzun boyluydu. Esmer bir teni, hafif kirli sakalı vardı. Gözlerinin rengini bu mesafeden ayırt edemiyordum. Ki yüzüne yansıyan kırmızı-mavi ışıklardan bunu anlamak pek mümkün de değildi zaten. Soruyu Tolga'ya sormuştu.

"Evet!" dedi Tolga. Beni bırakıp geri çekilirken soruyu soran polis memuruna baktı. "Sanırım evde değilmiş. Ama yine de evin ne durumda olduğunu bilmiyoruz.."

Bir kez daha "Neden? Ne oldu?" diye sordum merakla, kimse benim afallamış halimi umursamıyordu.

"Kaçıncı katta oturuyorsun." dedi aynı polis memuru, bu kez sorunun muhatabı bendim. Neler olduğunu çözemesem de cevap verdim.

"Ben.. Çatı katında yaşıyorum."

Sanki emin olmak ister gibi kafasını kaldırdı ve binanın en tepesine doğru baktı. "Tek başına mı?" dedi ardından.

Bir an duraksasam da kafa salladım.

"Evet."

"Adın neydi?"

"Yekta.. Yekta Tunç Saraç."

Bütün bunları neden soruyorlardı hala anlamış değildim. Tolga'ya dönüp "Sorun ne?" der gibi bir işaret yaptım.

"Binaya hırsız girmiş.." dedi, sesi dingindi. Baştaki korkusu hafiflemiş olsa da bu olanlardan rahatsız görünüyordu. "İkinci kattaki teyzenin baya bi parasını çalmış sanırım.. Senin alt kattakiler de bir şeylerden şikayetçilerdi fakat anlamadım. Benim aklım sendeydi, nerdeydin lan bir haftadır??!"

"Kısa bir tatil sadece.." dedim. "Sonra anlatırım." Bizim binaya hırsız mı girmişti yani?

Benim eve de uğramış mıydı acaba..? Uğrasa da çalacak bir şey bulamazdı ki.. Yalova'ya gitmeden önce kelimenin tam anlamıyla beş parasız bir serseriydim. Bardan kazandığım para bana yetiyordu elbette fakat ihtiyaçlarım dışında öyle değerli pek bir şeyim yoktu. Vazo, antika biblolar, ya da altınlar mesela.. Hiçbiri yoktu bende. Bu yüzden olsa gerek eve hırsız girmiş olması o kadar da sarsmamıştı beni..

Daha Fazla Miyav Yok! (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin