20

2.1K 121 17
                                    

"Napıyorsun sen oğlum burda?" diye bağıran albayla, Naz olabilirmiş gibi daha çok sinmişti olduğu yere.

"Hayda." diyip içeri adımladığında başımı çevirdim. Çünkü dönmemem için tişörtümü sıkıyordu birileri.

"Komutanım." dediğimde Nazı gördü, gözleri irileşti. Hayret an be an yüzüne yayılırken vaziyetimizden ötürü gülmek üzere kıvrıldı dudakları.

"Hiç gelmedim say, evlat." diyip geri çıktığında rahat bir nefes verdim. Oğlu gibi olmasam ve beni bilmese hayatımı yakardı şu görüntü.

"Kapını kilitle Yiğiter!" diye seslendiğinde Nazı hafifçe geri çektim. "Emir demiri keser." diyerek istemeyerek ayrılıp kapıya gidip kilitledim.

Nazın allanan yanaklarını gördüm, önünde birleştirdiği parmaklarıyla oynuyordu. Küçük bir kız çocuğu gibi görüntüsü, aşk yoksa bile var ederdi.

"Eğme yüzünü." dedim yanına yaklaşıp. Çenesine dokunan parmaklarımla başını kaldırıp. "Çok utanıyorum şu an." dedi dürüstçe.

Bu haline gülümsedim. Evet, gülümsedim. "Ama eserini izlemelisin." dedim sessizce. "Kaçırıyorsun." Bakışlarını ellerinden çekti, kıvrılmış dudaklarıma çıkardı.

Kalbim yoruldu. Hızlı atmaktan ağrıyordu. Parmakları yüzüme çıktı. Gülen yüzüme dokunurken, uçlarına bir öpücük bıraktım.

"Çok güzel gülüyorsun." dedi büyülenmiş gibi. "Nasıl esirgersin bunu?" Yüzümün her bir zerresini keşfediyordu gözleri. Ezberlemek ister gibi oyalandı gülüşümde.

Elini kalbimin üzerine koydum yeniden. Nefes almak istiyordum. Yeniden sıfıra indirgedim mesafeyi, yüzlerimiz arasındaki. Dudağıyla yanağı arasındaki minik noktaya bastırdım dudaklarımı.

Aldığı nefesi içinde tuttu. Ben de öyle yaptım. Orada da kaldım. Çekmedim kendimi, çekesim yoktu.

"Ben nasıl yapacağımı bilmiyorum." dedi fısıltıyla. Yeniden kıvrıldı dudaklarım. "Ben de." dedim gülümseyerek. Ben de bilmiyordum. Öpmemiştim ki kimseyi. Heyecandan bir ergen gibi hissediyordum kendimi.

Ama bunu onunla tadacak olmanın verdiği his çok güzeldi. Onun ilki olmak, onunla ilk olmak.

"Öpebilir miyim?" dedim gözlerimi kapayıp. Bir cevaba gerek kalmadan o, gözlerimin önünden gitmeyen gül pembesi dudakları, dudaklarımda hissettiğimde bugüne kadarki tüm esaretlerimi  unutturdu. Asıl şimdi esirdim.

Dudaklarına, kalbine, ruhuna. Ona, onun umuduna, aşkına. Beni sevişine, sarışına. Ömür boyu özgürlüğe kavuşmak  istemeyeceğim bir esaretti bu. Kara gözleri, gördüğüm en güzel zindandı.

Dudakları dudaklarım arasında böylesini tahmin bile edemeyeceğim bir tutkuyla dans ederken, kalbimin göğüs kafesime sığmayacak bir şiddete ulaşması kaçınılmazdı. 

Birbirimizi keşfetmek ister gibi olabildiğince yavaş olan öpüşmemizi, onun boynuma dolanan elleriyle derinleştirmiş nefesi havaya ihtiyaç duymadan birbirimizden alacağımız bir noktaya çıkarmıştım.

Heybetli bedenimi, yaslandığım masa olmasa taşıyacağını sanmıyordum bacaklarımın. O yüzden elimi, sıkıca sardım beline. Eminim aynı heyecan onda da vardı. Hiç bırakmayacak gibi sardım, ki bırakmayacaktım.

Öyle ki şu an ölsem, çok üzülürdüm. Yıllar boyu hiç nefes almadığımı farkettirmişti bana. Sadece şu belki bir dakikadır yaşamışlık hissetmişti ruhum, kalbim belki esas atmayı  ilk defa tadıyordu. Biraz daha yaşamak isterim. Belki bir otuz asır kadar daha ömür dilerdim, dudaklarında.

Ben onu sabaha kadar öpebilirdim de ama onun benimki kadar dirayetli olamayacağını bildiğim kalbinin göğsüme yansıyan atışları, daha fazlasının onu zorlayacağını söylediğinde usulca geri çektim, yalnızca dudaklarımı.

Şişmiş ve öpüşümün izlerini taşıyan dudaklarından yüzüme dökülen nefesleri meltem etkisi yaratıyordu. O henüz açmadığı gözlerinin, allanmış yanağına düşen kirpiklerini bile saymak istiyordum. Öyle sevmekti niyetim, her bir karışını.

"Gülüyor musun?" diye fısıldadı. "Gülüyorum, gülpembe." dedim aynı tonda. Gülüyordum çünkü, önceden de gülmüşsem bile hiçtir şu anki kıvrımın yanında.

Gözlerini aralayıp, dudaklarıma baktı. Boynumdaki elinin birini yanağıma çıkarıp hayran hayran bakarken dudaklarını yaladı. "Bir de gamzeleri var." dedi iç çekerek.

"Yalnız bana güleceğinin sözünü verir misin yüzbaşı?" Daha çok gülebilir miydi bir insan bilmiyordum ama alışkın olmayan yanaklarımı ağrıtmıştı bu kırvımlar. "Emredersiniz öğretmenim."

yâr'a iziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin