57

585 65 20
                                    

Kokusuyla da uyuyamadığım için kalkıp telefonu elime aldım. Saat altıya gelirken tereddütte de kalsam Emrenin numarasını çevirdim.

Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor diyen telesekreter, onun da göreve gittiğini açıklıyordu aslında. Sıkıntıyla başımı ovuşturdum.

Uyuyamacağımı anladığımda mutfakta girip kendime bir kahve yaptım. Üzerime Efenin kapüşonlusunu giyip balkonuna çıktım.

Her zaman oturduğu sallanan sandalyesine oturduğumda gülümsedim. Onu uzun uzadıya izlerken yakalandığım ilk anı düşünürken.

Telefonumun sesi yükselirken heyecanla elimdeki kahve üzerime dökülse de aldırış etmeden hızla cevapladım.

"Naz?" Nisanın sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. "Uyuyor muydun?" Stresli sesi gerilmeme neden olurken bardak da kahve gibi yeri bulup parçalara ayrıldı.

"Ne oldu?" dedim yüreğim ağzımda. Kalbimdeki kasılma artmıştı. "Ne oldu Efeye?"

"Emre seni almaya geliyor." dedi nefesini verirken. Telefonu kulağımdan çekip içeri girdim. Bacaklarım titriyordu.

Kapıdan çıkarken arabanın sesini duyduğumda merdivenleri indim üçer üçer.

Ne zaman aktığını bile anlamadığım yaşlar görüşümü bulanıklaştırırken önümdeki basamaktan düşmemi, Emre engellemişti.

"Yenge." Sesi çatallıydı, yüzü olabildiğince solgundu. "Sakın." dedim yalvarır gibi. "Ölene kadar onu bekleyebilirim." Kalbimin üzerine elimi koydum. "Gelemeyecek bir yerdeyse bilmek istemiyorum."

Üzerindeki ceketi omuzlarıma koyarken arabaya yürüttü. Susması aklımı yitirtecek şeyler düşünmeme neden olurken arabaya bindim.

Ayağımdaki ev terlikleri görüş açıma girdiğinde yutkundum. Beni böyle görse gülerdi. Görsün de gülsündü.

Emrenin direksiyonu sıkan elleri, boğumlarına kadar beyazdı. Çene hatları olabildiğince gergin. Efenin aksine duyguları bağırıyordu yüzünden.

"Üzgün değil." dedim kendi kendime. "Öfkeli." Nefeslerimi kesen hıçkırıklarım birkaç kez havayı buldu. "Bir şey olsa üzgün olurdu."

Hastanenin önünde durduğunda hızlıca indim. Gece yağan yağmurun yerde oluşturduğu gölcükler ayaklarımı ıslatırken neye koştuğumu bile bilmiyordum.

"Yenge dur!" Sesin geldiği yöne baktığımda Erenle Yavuzu gördüm. Yavuz yere çökmüş, başı iki elinin arasında öylece karşı duvara bakıyordu.

Eren bana adımlarken, bakışlarımı Yavuzdan çekmedim. Hızla geçtiğim koridorun biraz gerisindelerdi. Adımlarımı yönlendirmek istesem de bacaklarım buna izin vermemiş dizlerim yeri bulmuştu.

Yavuzun hemen üzerinde yazan ameliyathane yazısına ilişen gözlerimle gülmeye başladım. "Yaşıyor."

Emreyle Eren beni kollarımdan tutup kaldırırken bir ona bir diğerine bakıp güldüm yeniden. "Yaşıyor, ameliyatta."

Eren başını sallarken Yavuzla göz göze geldim. Gözlerinden ardarda birkaç yaş döküldü. "Şimdilik."

yâr'a iziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin