44

987 71 15
                                    

"İçeride kaç kişi var bilmiyoruz." Serkana döndüm. "Farkeder mi asker?" Başını iki yana salladığında Yavuz omuzumu sıktı. "Farkeder yiğidim, farkeder."

Aldığım derin soluğu dışa vurdum. "Seni verip Nazı almayacağız. Altı geldik yedi döneceğiz." dediğinde gözlerimi ovuşturdum. Ağlamamak için kendimi öyle sıkıyordum ki göz kapaklarım ağrıyordu.

"O yüzden kaç kişi oldukları farkeder. Onları alt edebilmemiz için bilmemiz lazım."

"Ona bir şey olmamıştır dimi?" dedim güçlü tutmaya çalıştığım sesimle. Utanmasam şuraya oturup hıçkırarak ağlardım.

"O sadece piyon." dedi Yavuz. "Seni yemek için kullandıkları bir hamle." Bu yüzden kendimden çokça uzak tutmak istemiştim.

"Komutanım çevrede hareket yok." Erene döndüm. "Bence burada değiller." Kaşlarım çatıldı. "O ne demek?"

"Komutanım bence de öyle." Karaca da etrafı kolaçan etmek için gittiği yerden döndü. "Yani gözcü falan yok etrafta."

"Gidelim." dedim çoktan adımlarımı yönlendirirken. "Orada olmaları yeter, kaç kişi oldukları umurumda değil."

Bana katıldıklarında gecenin karanlığı daha da çökerken ışıksız hareket etmek oldukça zordu.

"Durun!" Mağaranın önünde gördüğüm ışıltıya birkaç adım daha attım. "Tuzak."

Naza aldığım kolyeydi parlayan. Dün gece göğsünde parlarken şimdi toztoprağın içinde yalnız başınaydı.

Eğilip dikkatle baktım. Bilerek bırakılmıştı. Ucu bir düzeneğe bağlıydı. Ellerimi sinirle saçlarımdan geçirip ayağa kalktım.

"Etrafı arayın." dedi Yavuz. "İz, ayak izi, ne biliyim çöp bile kıymetli." Emre uyup hepsi dağıldığında çöküp kolyeyi düzenekten kurtardım. 

Avucuma aldığım kolyeyi sıkıp kalbimin üzerine koydum. "Dayan." dedim fısıltıyla. "Seni biraz daha sevmem lazım, dayan."

..

Nazdan'

Karanlık ve ayaz biraz daha üstüme çökerken başımı dizlerime koydum. Olmak istemediğin bir yerdeysen, olmak istediğin yeri hayal et diyordu bir kitap.

Hayal et ki, hem olduğun anda mutlu kal hem de oraya varabilmek için hayatta kal.

Olmak istediğim yer. Evim, Efenin göğsü. Bana atan kalbin hemen üzeri. Tam oradayım.

Derin soluklarının boynuna çarpışını, saçlarında gezinen parmaklarını, usul usul yüzünde gezen dudaklarını hisset.

Anımsa. Sana hissettirdiklerini anımsa. Güzelliğini vurguladığı cümlelerini, sesini anımsa.

Bu soğuk kayalıkları ve karanlık geceyi unut. Onun sıcak kollarını ve gecenin aydınlatan ela harelerini hatırla.

Ne kadar zamandır uyuduğumu bilmiyordum ama duyduğum silah sesleriyle gözlerimi araladığımda kirli sakallı bir adam girdi görüş açıma.

Korkuyla yerimden kıpırdandım. "Uyuyan güzeli rahatsız ettik." dedi iğneleyici sesiyle. Ayaklarımı çözüp "Kalk." diyip kolumdan sertçe tuttuğunda yerden kaldırdı.

"Aslında geç kalmasam seninle daha güzel vakitler geçirebilirdim." diyip boynumu kokladığında gözlerimi yumdum. Midem bulanıyordu.

Ne zaman korksam, stres olsam mideme vururdu. Tiksintisi de cabasıydı. Kirli sakalı tenime sürterken başımı geri çektim. "Bırak."

"Niyetimiz seni verip yüzbaşını almaktı ama belki seni de vermeyiz." dediğinde beni de  peşinden sürükleyerek yürümeye başladı.

Kesilmeyen silah sesleri kulaklarımı tırmalıyordu. Şurda şu halime bakmadan tek derdim, onun sağ olmasıydı.

"Kapana kısıldık." Olduğumuz yere nefes nefese gelen Elifi gördüğümde içten içe gülümsedim. "Hepsi öldü, biz kaldık."

"Elimizde bu kız varken bize hiçbir şey olmaz." dedi kolumu tutan adam biraz daha sıkarken. Canımın acısıyla yüzümü buruşturdum.

"Deli misin sen?" dedi Elif. "Bizi bulurlarsa kızı da alırlar bizi de." Korktuğu çok belliydi. "Onlarla baş gelemeyiz. Kaçmanın yolunu bulmamız lazım."

"Bunu benim olanı alıkoyarken düşünecektin." Duymayı beklediğim sesi duyduğumda gözlerimi yerden kaldırdım.

Bir mıknatıs gibi bakışlarına tutulurken kolumu tutan adam beni sertçe önüne çekip kolunu boğazıma doladı. Çektiği silahı başıma dayadığında yutkundum.

"Ben kaçmam yüzbaşı." dedi adam Elif onların önüne iterken. "Onu ne yaparsan yap beni alamazsın."

Emre, yerdeki Elifi yerden kaldırmak için  tiksintiyle tuttu. "Ulan kadınsınız diye itip kakamıyoruz da. Gönlümüz el vermiyor." dediğinde Karaca, Elifin ellerini bağladı.

"Merak etme kardeşim, çok güzel muamele gösterecek kadın askerlerimiz var biliyorsun."

"Burdan sağ çıkamazsın. Bırak kızı." Efe sadece gözlerime bakarken Yavuz konuştu. "Kızı sağ istiyorsan beni bırakacaksın asker."

Efe adama baktığında gözleri öfkeyle alevleniyordu. Bana döndüğündeyse buğulanıyordu bakışları. Nasıl olduğunu bilmiyordum.

"Korkmuyorum." dedim gözlerine baktığında. "Korkma tabi yenge." Duyduğum ses karşımdakilerden birine ait değildi, arkamdan geliyordu.

Sonra ne olduğunu anlamadığım bir başka sesle beraber beni tutan adam yere düştü. Sıktığı boğazım serbest kalırken rahatça nefes aldım.

Efe silahını Yavuza verip hızla yanıma geldiğinde kollarımı çözdü hızla."İyi misin?" diye sorarken sesi titriyordu.

Ellerim çözüldüğünde ona dönüp kollarımı bedenine sardım. Saçlarımı öptükten sonra geri çekilip sesi gibi titreyen ellerini yanaklarıma sardı. "İyi misin Naz?"

Başımı hızla sallarken kendime direttiğim herşeyi o an unutup ağlamaya başladım. "Yemin ederim hiç ağlamadım." dedim burnumu çekerken.

Baş parmakları yaşlarımı sildi defalarca. "Yemin ederim, geleceğini biliyordum. Korkudan ağlamadım hiç." Dudaklarını parmaklarının yerine bastırdı.

"Şimdi geldin diye ağlıyorum." dedim dudaklarım titrerken. "Rahatlamanın verdiği boşluk de mutluluktan de." Yanaklarımdaki ellerini tutup avuç içlerini dudaklarımı bastırdım. "Ama korkup ağlamadım hiç Efe,  nolur kötü hissetme."

Yavuz "Gidelim burdan." dediğinde Efe başını sallarken üzerindekini çıkarıp, bana giydirdiğinde kucağına alıp yürüdü.

Ellerimi boynuna sıkıca sarıp, bir kaç saat önce hayalini kurduğum göğsüne başımı yasladım. Evime.


yâr'a iziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin