56

754 84 23
                                    

Kalbime saplanan ağrıyla uykumdan ayrıldığımda nefesimin kesildiğini hissettim. Duvarda asılı saatin akrebi dördün üzerindeydi.

Komodinin üzerindeki suya uzanıp titreyen ellerime rağmen bardağa su doldurabildiğimde kuruyan boğazımı ıslattım birkaç yudumda.

Gidişinin üzerinden geçen on dört gün bugün tamamlanmıştı. On dört koca gün, yıl gibi geçen.

Geçmeyen ağrıya yüzümü buruşturup, yine üzerine çığ gibi düşmeye çalışan kötü ihtimalleri kovalamak niyetiyle yataktan kalkıp yüzüme su çarpmak için banyoya ilerledim.

Aldığım her nefes sol göğsüme bir bıçak gibi saplanırken elimi kalbimin üzerine koydum. Banyonun soğuk zeminine basan ayaklarım direk olarak üşürken açtığım suyu yüzüme boca ettim.

Aynadaki aksime bakarken gözlerimi kapayıp, ellerimle lavabodan destek alarak derin bir nefes aldım.

Bu canımı daha çok yaktı.

Pencereye yanaşıp dolunayın hemen yanındaki parlak yıldıza baktım. "Ne zaman daralırsan göğe bak, yıldızlardan biriyim. Hep orada, senin pencereni izleyeceğim."

Bu da ağrımı hafifletmediğinde kapıya yürüdüm. Vestiyerdeki anahtarını alıp usulca açtım kapımı, karşıya hemen onun evine adımlarken aklıma telefonum gelince onu da alıp geri döndüm.

Yavaş yavaş silinen kokusu hala yatak odasında biraz daha vardı. Dolaptaki bilerek yıkatmadığım, onu son gördüğümdeki kazağını çıkarıp bağrıma basarak, yatağına uzandım.

..

"Buraya kadarmış asker!" dedi yüzbaşı Yiğiter'in görevi gereği onlardanmış gibi gözüküp yanına girdiği, bir terör grubunun elebaşı olan Ağa lakaplı Hamdi.

Elindeki silahın namlusunu odasında yakaladığı Yiğitere doğrulttu. Yiğiter. Soyadı gibi yiğit bir erdi. Bu görevin yıllardır gönüllüsüydü.

Zamanlaması kötüydü. Önceden ölmek için sebepleri vardı. Şimdiyse yaşamak için tek ama özel bir sebebi vardı.

"Sonunda albayının yanına gidebileceksin." Efenin, ona aile olmuş, asker olmasında büyük etki etmiş, çok şey borçlu olduğu albayını şehit eden elebaşı da bu adamdı.

İşte görevi istemesinin asıl sebeplerinden biriydi. Yılmaz albay bu görev kesinleştiğinde, Nazdan ötürü başka birini görevlendirmeyi düşünse de, Efe bunu manevi babası bildiği şehit albaya borç bildiği için reddetmişti.

"İlk günden beri seni gözüm tutmamıştı." diye devam ettiğinde sırıttı Efe. "Haklısın." diye yanıtladı. "Ne yaparsak yapalım sizin gibi itlere benzeyemiyoruz."

Üzerine giydiği kamuflajdan sonra bu ne olduğu belirsiz kıyafetler, gölgesinde güvende hissettiği şanlı bayraktan sonra bu bayrak bile denilemez bez parçası, onu tiksindiriyordu.

"Ölmeden önce kus kinini hadi." dedi ona lütfedermişce. Efeninse niyeti onu oyalayıp hamlesini yapmaktı.

Bileğinin içine sokuşturduğu neşteri yavaşça parmaklarına kaydırırken başını salladı. Sadece biraz zaman ihtiyacı vardı.

Zaten bulunmadan biraz önce, Türkiye için planlanmış olduğunu düşündükleri planları ve bulunduğu yerin konumunu çoktan birliğe göndermişti.

Düşündüğü tek şey bu, karşısında adammış gibi dikilen döl israfından başka bir şey olmadığına emin olduğu elebaşını buraya gömmek ve görevden dönmekti.

Evine.

Naz'ına.

Güzeller güzeline.

Yaşama sebebine.

İki haftadır burnunda tütüyordu. Gözlerindeki kahvelerde hayat bulmak istiyordu yeniden. Parmak uçları saçlarına uzanmak için sabırsızlanıyordu.

Birkaç saat bile onu özlemek için yeterken, üç yüz kırk saati geçmişti son dokunuşlarının üzerinden. Sevmek için can atıyordu, tüm benliğini.

Eline sonunda alabildiği neşterle gülümsedi. "İki hafta bile sana katlanmak iğrençti." dedi gerçekten iğrenerek yüzünü buruşturup. "Sonunda kurtulabileceğim."

Hamdinin kahkahası yayıldı odanın içerisine. "Doğrudur asker." dedi kibirle. "Ölüm ancak kurtuluştur sizin için, bizden kaçış yoktur."

Göğsünü gerdi, hatırladığı acılara rağmen. Omuzunda kaç kardeşini taşımıştı, kaç kardeşinin haberini telsizin ucunda almıştı belirsiz.

"Biz ölmeyiz." dedi kelimelere bastırırken. "Biz yalnızca diriliriz sizin karşınızda." Yutkundu. "Sizin yatacak yeriniz bile yok."

Hamdinin tetiğe basmasıyla aynı anda elindeki neşteri fırlatıp tam göğsüne, kalbinin üzerine isabet etmesini sağladı.

Kurtuluş şansı sıfırdı, birazdan kan kaybından leşini bulurlardı.

Elini bir önceki yarasının biraz üstünde açılmış yeni yaraya bastırdı. Yaklaşık dört dakika kadar sonra gelirlerdi timdekiler. Kendini koltuğun üzerine bıraktı, gücünü tüketmemek adına.

Üzerindeki kumaşı katlayıp, kanı durdurmak için sıkıca bastırdı. Ölmek için erkendi.

Boynundaki künyeye uzandı. İsimliğinin üzerinde duran bir çift alyansı aldı avuçlarının arasına.

Güller yağdırabilir miydi bilmiyordu ama döndüğünde evlen benimle diyecekti. Evet diyeceğini biliyordu.

Dört dakika dayanabilirdi.

Dayanmalıydı.

yâr'a iziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin