9

2.1K 125 24
                                    

Hızlı adımlarımla geldiğim gibi geri çıkarken ardıma bile bakmamıştım. Ona bir cevap vermekten değil biraz daha fazla bakmaktan korktuğumdandı.

Ben bu histen korkmuştum. Sadece kolumu tutmasına rağmen nasıl böyle hissettirebilirdi. Kafamda toparlayamıyordum. Kendimi de tanıyanıyordum.

Böyle şeylerin esiri olmamıştım bunca zaman. Gelen teklifleri üzerinde düşünmeden reddederdim. Biriyle yemeğe çıkmak fikri bile cazip gelmezdi.

Ama şu an ona bir ömür adamak fikrine düşmek üzereydim. Hem de hiçbir karşılığı olmadan. Kalbimi alıp eline vermemek için zor duran bir halim vardı. Ve buydu korkutan.

Yürüdüğüm yolu bile stresten göremediğime emindim. Şimdi de yağmur başlamıştı. Yollarda çoktan biriken sudan, postal giydiğime şükretmiştim. Ayaklarım üşürse anında hasta olan biriydim.

Ve Efenin bana çorba getireceğini sanmıyordum. Eminim hasta olursam bu gurbet elde ölürdüm, çünkü hasta olunca elim kolum kalkmaz ilaç bile alamayacak vaziyete bürünüyordum.

Düşüncelerimin ordan oraya savrulduğu  gibi ben de birden bir yere savrulduğumda tiz bir çığlık attım.

İstemsiz kapanan gözlerimi korkarak araladığımda bi bedene sarılı olduğumu farkedip daha çok korkarken gözüme ilişen kamuflajdan ve tam da şu an göğsüne yaslanan elimin biraz üstünde olan isimlikten Efe olduğunu anladım.

Ne olduğunu anlamıyorken aldığım derin nefes bana kokusunu soluttuğunda, gözlerimi kapayıp sonsuza kadar burda kalma isteğimi nasıl bastıracağımı bilemedim.

Bana ömür gibi gelen saniyeler sonrası ayrıldığında gergin yüz hatları gözlerim önüne düştü. "Kızım sen manyak mısın?" diye bağırmasını beklemiyorken olduğum yerde titremiştim.

"Koca tırı görmedin mi?" diye devam ettiğinde sağımızdan dörtlülerini yakmış devam eden tırı gördüm.

Nefes alışverişim sıklıkla devam ederken arkamdaki duvara tutundum. Görmemiştim. Farkında bile değildim. Çekip almasa altında kalacağımı anladığım tır gözden kaybolurken bakışlarımı ona çevirdim.

Aldığı derin nefesi üfleyerek üzerime doğru bıraktığında kepini çıkarıp eliyle başını sıvazladı. "İyi misin?" diye sormak yeni aklıma geldiğinde başımı salladım.

Dizlerimin üzerinde durayamacak kadar korktuğumu bilmese de olurdu. Son kez derince içime çektiğim artık soğuyan hava bana biraz dirayet verdiğinde yaslandığım duvardan doğruldum.

"Emre gelsin, seni eve bıraksın." dediğinde yalpaladığım için koluna tutunmak zorunda kaldım. Elimin altındaki kolu hızla kasılırken, beni bu kadar kuvvetli sarsmasının sebebini çok iyi anlamıştım.

"Gidebilirim." dedim ama buna ben bile inanmamıştım. Çünkü ciddi anlamda ölümden korkan biriydim ve bir tırın altında ölmek isteyeceğim son şeylerdendi. Hem de ufak bir dalgınlık uğruna.

"Kesinlikle gidebilirsin." dedi başını sallarken. Dalgaya aldığını anladığım için inada bindirip başımı kaldırdım ve önünde dikleştim.

"Sen götür o zaman." dedim kendimden bile beklemeyerek. "Neden her şeye aracı koyuyorsun?" Kaşları havalandığında, üçüncü duyguyu yakaladım. Duygularını göstermeye mi başlamıştı? Ben mi çözümsüyordum?

Dudağını yalayıp gözlerini yukarı kaldırdığında sakinlemeye başlamış kalbim yeniden hareketlendi. "Gülmeyi seviyorsun sanıyordum." dediğinde içimdeki kız gülümsemişti. Kıskanmıştı diyemem ama bu gülme işine kafayı taktığı belliydi.

"Taş olsa çatlar gülerdi ya." dedim yürümeye başlayıp. "Ne var kendin gülsen?" Peşimden geldiği adımlarının tok sesinden belliydi. "Annen öğretmemiş mi sana hiç?"

Birden kesilen adım sesleriyle arkama döndüm. Yüzü buz kesmiş, çene kaslarım seyirirken alnındaki kalın damarı kabarmıştı. Bana mı kızmıştı? Öfkeli bakıyordu.

Ağzımı açıp sormama vakit kalmadan arkasını dönüp tersine yürümeye başladığında kaşlarımı çattım. Kafam karışırken hızlanan yağmur yüzünden adımlarımı hızlandırıp eve devam ettim.

Ne olmuştu birden bire? Eve girdiğimde anahtarı vestiyere atıp ofladım. Sırılsıklam olmuştum. Hızlıca banyoya girip üzerimdekileri makineye atarken suyun altına attım kendimi.

Sıcak suyla mayışan bedenimi koltuğa atarken elime telefonumu aldım. Emreyi arayıp Efenin göreve gidip gitmediğini öğrenecektim. Anlamamıştım ama belki de o ara bir telefon gelmiş o yüzden git iş olabileceği bahanesine sığınıyordum.

Ne olursa olsun beni öyle bırakacağını düşünmemiştim. Soğuk ifadesinin aksine öyle bir adam değildi, içi sıcacıktı. Emindim.

Üçüncü çalışta açılan telefondan fısıltıya konuştu. "Yenge." dediğinde yutkundum yeniden. "Emre." dedim bende ister istemez fısıltıyla. "Yenge ölmüyorsan kapatalım, komutanımdan saklanıyorum." dediğinde kıkırdadım.

"Bir şey soracağım." dedim. "Ayrıca korkma yani senin yanına geldiğini sanmıyorum." dediğimde sesini düzeltip bir oo çekti. "Sana mı geliyor?" Göz devirip "Saçmalama." diye çemkirdim.

"Efe görece gitmiş olabilir mi?" dediğimde benden bir saniye istedi. Hışırtılar kulağıma dolarken tekrar sesini duydum. "Hayır yenge,  hayırdır?" dediğinde ofladım.

"Ya beni eve bırakacaktı, yürürken birden vazgeçip geri döndü." dedim. "Dönmez." dedi kendinden emin. "Ölse, yürüdüğü yoldan geri dönmez. Kesin bir şey yapmışsındır." diyince kaşlarımı çattım.

"Ne yapacağım ya?" dedim ıslak saçlarımı havluya bastırıp. "Sadece gülmesi için ısrarcıydım." Düşünür mırıltılar sonrasına cıkladı. "Ne dedin mesela? Damarına basmış olman lazım." dediğinde düşündüm.

"Ne var gülsen dedim. Gülmeyecek kadar ne var ki dedim annen gülmeyi öğretmedi mi falan dedim." diyince bir nida koptu ağzından. "Yenge sen naptın?"

Öyle bir tepki vermişti ki korkuyla doğruldum. "Napmışım?" dedim hala anlamayarak. "Yenge komutanım çocuk esirgemede büyümüş. Ailesi hiç olmadı." dediğinde dudağımı ısırdım. "Siktir."

yâr'a iziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin