54

764 87 22
                                    

"Ne yani?" dedim çay doldururken. "Akşam bir daha mı gideceksin?" Başını sallayıp zeytinlerden birini ağzına attı.

"Neden?" dediğimde kaşını çatıp "Anlamadım." dedi. Bıkkınca sandalyeye oturdum. "Neden tek gidiyorsun?" dedim nefesimi verip. "Neden tek gittin?"

Dudağını yalayıp, çatalını tabağına bıraktı. "Bunu konuştuk." dedi düz sesiyle. "Sana görevimle alakalı şeylerden bahsedemeyeceğimi biliyorsun."

"Sana kimi yakalamaya gittiğini ya da nereye gittiğini sormuyorum." dedim sinirle. "Neden tek gitmek zorunda olduğunu soruyorum."

Yüzündeki tavrı sevmemiştim. "Yoksa gerçekten göreve gidip gitmediğini mi sormalıyım?"

Söylediğime kaşları havalanırken aynı zamanda ayağa kalktı. "Bence sonra konuşalım."

Gideceğini anladığımda kalkıp karşısına geçtim. "Hayır, şimdi konuşalım." Bakışlarını çekip derin bir nefes aldı. "Benden bir şey saklamayacağına söz vermiştin."

"Naz." Gözleri hiç olmadığı gibi düz bakarken duygularını yine kapadığını anlamıştım. "Bu benim özelim değil."

Yutkunurken gözlerim adem elmasına kaydı. Boğazının biraz aşağısında gördüğüm morlukta takılı kalırken, o devam etti. "Devlet meselelerini sana sunamam."

Elim yavaşça morluğun üzerine çıktığında baş parmağımla okşadım. "Sen benim özelimsin ama." dedim canının acıyıp acımadığını düşünürken.

"Sana ne olduğunu, ne olacağını bilmek istiyorum." Elimi tutup indirirken, ilk kez dudaklarına götürmediğine içlendim istemsizce.

"Sana gelmezken bunların hepsini biliyordum." dedi. "Sen de bana gelirken biliyordun, kabullendin."

Haklıydı. Ne olursa olsun onunla olmak istemiştim. Hayatını kabul etmiştim, günlerce bir haber almadan bekleyeceğimi bildiğim gibi, benden önce gelecek öncelikleri olduğunu da bilerek gelmiştim.

"Özür dilerim." dedim yelkenlerimi hemen indirirken. Başını usulca iki yanına salladı. "Karşımda böyle olmanı istemiyorum."

Elini çeneme koyup bakışlarımı hala odağı olan boynundan çekmemi sağladı. "Özür dileme." Sesi az öncekine göre daha naifti. "Yol yakınken bir daha düşün."

Yüzünde duygu yakalayamazken dumura uğrayarak geri çekildim. Eli yanına düştüğünde söylediği şey canımı yakmaktan ziyade sinirlerime dokunmuştu.

"Yol yakınken?" Sinirle gülüp göğsüne vurdum iki elimle. "Yol yakın mı?" diye sordum. "Ne diyorsun ya sen?"

Yolun yakın olduğu falan yoktu. Seviyordum, seviyordu. Bunun uzağı yakını mı vardı?

"Daha birkaç gün önce sevişiyorduk?" dedim sitemle bir kez daha vururken. "Yol daha ne kadar uzağa gider?" Nefesim boğazımı yaktı. "Neye yakın yol?"

Bileklerimi kavrayıp, kendine çektiğinde gözlerimi kapadım. Bir tek ayrılık imasını daha gözüme bakıp söylerse ağlardım.

Sesini duymayı beklerken, dudaklarıma dokunan nefesinin ardından alt dudağımı işgal altına aldı.

Bilekleri tutmayı bırakıp, ellerini belime sararken, parmaklarım omuzuna tutundu. Yavaş öpüşü, tüy gibi dokunsa da kazanır gibiydi dudaklarıma.

Bir daha öpmeyecekmiş gibi.

yâr'a iziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin