38

1.2K 69 46
                                    

Kanepede uyurken, uzunca izledim güzel yüzünü. Kahve saçlarında parmaklarımı gezdirip, her bir zerresine hayranlık duyarak iç çektim.

Uzun yıllar sürmüş yalnızlığım, bir çırpıda uzaklaşmıştı benden. Şimdi öylesine çok şeye sahiptim ki onun varlığında. Birtaneydi ama her şeye bedeldi.

Saatin epey geç olduğunu farkettiğimde yanından kalkıp, üzerindeki pikeyi düzelttikten sonra mutfağa girdim.

Isıtıcıya makarna için su koyup, dolaptan tavuk çıkardım. Ispanak yatağı falan bilmezdim ama biraz soslu tavuk ve makarna yapabilirdim.

Tavukları doğradıktan sonra, makarnayı ve kaynayan suyu tencereye bırakıp altını açtım. Tavukları da tavada sotelerken dolaptan krema çıkardım.

Baharatları çıkarırken alışkanlıkla kekik aradığımda bu halime güldüm. Kekik çok severdim ama Nazın alerjisi olduğunu öğrendiğimde tüm kekikleri toplayın askeriyenin aşçısına vermiştim.

Rengi dönen tavuklara baharatları ve kremayı verdikten sonra kapağını kapatıp sosu çekmesine izin verdim.

Haşlanan makarnaları süzerken kendi kendime gülümsüyordum. Hayatım değişmişti. Bırakın yemek yapmayı, evde yemek yemezdim.

Yıllardır boş olan buzdolabım, şimdi dolup taşıyordu. Neredeyse her gün utanmasam karım da karım diye dolanacaktım. Tabi bu yüzbaşı forsumu çizeceğinden yapamıyordum.

"Sen bana yemek mi hazırlıyorsun bana mı öyle geliyor?" Geldiğini hissettikten sonra sesini de işittiğimde kapıya döndüm başımı sallayarak.

"Yüzbaşı Efe Yiğiter." dedi abartıyla ellerini açarken. "Vatanı koruduğu yetmiyor sevgilisine yemek yapıyor." diye neşeyle şakıdı.

"Kadınına hizmet, vatana hizmet çiçeğim." dedim kollarım arasına alırken. "On parmağında on marifet." diyerek geri çekilip tavaya bakarak ıslık çaldı.

"İdeal erkek nasıl mı olmalı?" diye sorup elleriyle boydan boya beni gösterip kıkırdadı. "Alaya mı alınıyorum acaba ben?" dedim sahte bi sinirle.

Parmak uçlarında yükselip yanağımı öptü. "Yüzbaşını alaya almak sıkar biraz." dediğinde burnunu iki parmağımın arasına kıstırdım. "Sen beni saygısız da yapmıştın." dedim hatırlayarak. "Seni cezalandırmak lazım."

Ellerini havada teslim olur gibi kaldırıp dudak büzdü. "Razıyım yüzbaşım, teslim oluyorum." Dudağını öpmek için hamle yapacağım sırada koşarak içeri kaçtı.

Tavanın altını kapatıp arkasından gittiğimde gülerek kanepenin diğer tarafına geçti. "Senin üç adımın benim birime eşit küçük hanım." dedim. "Nereye kadar kaçabilirsiniz?"

Kaşlarını çatıp, işaret parmağını doğrulttu. "Sen beni mi küçümsedin?" Kızınca gerçekten de çok sevimliydi. Katil civciv işinde ciddiydim.

Hoş, bir tek ona ölürdüm. Orası ayrı.

"Yok aşkım, sen küçük değilsin ben çok büyüğüm." dedim alayla. Çatışı kaşları havalandı, dudakları aralandı. "Ne dedin sen?"

"Ne dedim?" Kanepeyi dolanıp yanıma geldi. "Az önce ne dedin?" Yanlış bir şey mi söyledim diye düşündüm ama bulamadım. "Sen küçük değilsin ben büyüğüm dedim."

Başını yukarı kaldırdı. "Yok." dedi. "Ondan önce." Dudaklarımı yalayıp derin bir nefes aldım. "Yok aşk-" Hatırlayınca gülümsedim.

"Evet evet, neyin?" dediğinde yanağını öptüm. "Aşkım." Dudakları kıvrıldı, gözleri parladı. "Aşkın." Başımı salladım. "Aşkım."

yâr'a iziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin