Tunay kapıyı sertçe çarptı ve odasına yöneldi. Masasının üzerinde bıraktığı telefonunu aldı ve Aslı'yı aradı. Aslı açmadı. Ne yapmaya çalışıyordu? Kafasına göre gelmeyecek miydi işe? Böyle mi bulmuştu kolayını? Tunay sinirini asansörün düğmesinden çıkarırken Berk ona seslendi.
"Tunay!"
"Çıkmam gerekiyor" dedi asansörün kapısı açılırken, Berk'e döndü. "Acil bir durum olursa beni ararsın"
Sonra adamı dinlemeden asansöre bindi ve otopark katına indi.
O kadar sinirliydi ki, Aslı'nın sorumsuzluğuna sinirliydi. En azından adam öyle düşünüyordu ve öyle olduğuna inanıyordu. Ama öyle değildi. Asıl sebep korkuydu, öfkesini temeli korkuydu. Aslı'yı bir daha görememe korkusu.
Arabasını çalıştırdı ve İstanbul'un asla bitmeyen trafiğine teslim oldu. Zaman zaten geçmiyordu, bir de üstüne trafikle uğraşıyordu. Geçen zamandan sonra sabırsız bir şekilde arabadan indi ve siteye girdi. Şansına apartmandan çıkan bir vardı, adama gülümseyerek içeri girdi ve basamakları 2'şer olarak çıktı.
Şimdi, Aslı'nın kapısının önünde zaman durmuştu. Zile basan parmaklarını çekti. Kapı açılana kadar geçen zaman milyonlarca yıl gibi geldi. Sanki zaman bükülüp yavaşlatılmıştı.
Aslı kapıyı açtığında o kadar şaşkındı ki, en son ne aman böyle şaşırdığını hatırlamıyordu.
"Kafana göre işi bırakamazsın" dedi adam burnundan soluduğu açıkça belli bir şekilde, ses tonu da fazla ürkütücüydü.
"Kafama göre işi bırakmadım" diye cevapladı Aslı. "Size de Berk Bey'e de mail attım. Dört günlük raporum var"
Tunay afalladı. Karşısında duran gözlerinin altı morarmış, burun kenarları kızarmış, saçlarındaki topuzdan yüzünün kenarlarına dökülen yıpranmış saçları inceledi. Aslı hastaydı.
"Beni azarlamak için zahmet ettiysen üzgünüm Tunay, sana tahammül edecek halim yok"
Kapıyı adamın suratına çarpacaktı ki Tunay kapıyı tuttu ve içeri girdi.
Ayakkabılarını çıkarırken bir eliyle de kapıyı itip kapattı.
"Dört gün rapor alamazsın, iki gün sonra oldukça önemli bir toplantı var. Asistanım olarak toplantıya katılman lazım"
Aslı kollarını göğsünde bağladı.
"Toplantın umurumda değil. Ayrıca raporum var"
Tunay ceketini çıkarıp portmantoya astı.
"Gelmek zorundasın" dedi sakin ve sinir bozucu bir şekilde.
"Ne yaparsın gelmezsem? Kovar mısın?"
Aslı'nın alaylı tavrına karşı Tunay gülümsedi. Gayet rahattı.
"Asla!" dedi "Seni kovmayacağım, aksine ayın elemanı olarak portreni şirketin girişine astırmayı düşünüyordum"
Aslı rezil hatta berbat bir halde adamın karşısında durmaktan biraz utanmıştı. Allah'tan beş dakika önce pijamalarını çıkarmıştı, eczaneye gideceği için üstüne yapışan beyaz üzerine mavi puantiyeli, paçalarını kedili çorap içine soktuğu üzerine de babaanne hırkası giydiği pijamaları çıkardığı için şükretti. Bir fincan ballı ıhlamur içip eczaneye gidecekti, Tunay gelmeseydi.
Ve hala adamın buraya kadar onu azarlamaya geldiğinde inanamıyordu. Bu nasıl bir nefretti, nasıl bir kindi böyle?
"Sana hastalanmayı da yasaklıyorum" dedi adam rahat bir tavırla, salona ilerledi.