27. Bölüm

10 2 15
                                    

Masallar ve hayaller kardeşti demişti bir defasında babam. Her hayal bir masalı, her masal da bir hayali getirir. Bizim masalımızın başladığı yer başka bir yer değildi. Tam olarak mardindi. Bu kocaman olan Kudretli konağı. Benden her şeyimi alan, duvarlarında çocukluğumun çığlığı yankılanan bu konak. Bekaretimin benden gittiği bu oda. Beni kirleten bir adam. Benim masalımın kötü karakteri oydu! Hazar Kudretli! Diğer masal karakterlerinden faklı. Ne çirkin bir yüzü var, ne de sivri dişleri. Onu bu hikayenin kötüsü yapan körelen vicdanı. Vicdanı onu yıllar önce terk etmiş olacak ki her şeyini kaybetmişti. Vicdanı gittikten sonra ne ahlakı kalmıştı ne de masumluğu. O belki uzun burunlu bir cadı değil, ya da şirinlerin peşinde koşan gargamel ama o bu masalın cadıdan ve gargamelden daha kötüsü. O masum bir kızın ahı!

Yıllar önce öldüğüm bu konakta şimdi beyazlarla çıkıyorum. Yedi yıl önce öldüm ama kefenimi bugün giyiyorum. Her kadın bu beyazı giymenin en güzel şekilde hayalini kurar. Ben de kurmak isterdim. Bu masum beyaz yıllar önce üzerimde kirlenmeseydi. Ben masumluğumu kaybedeli yıllar olmuştu da beyazımı hala yanımda taşıyordum. Oğlum benim beyazımdı. Masumluğu ve tertemiz vicdanıyla.

Evet bugün, hatta şu dakika evleniyorum. Dışarda ki davul zurna benim için çalıyor. Dışarda ki düğün halayı benim için dönüyor ama ben burda kendi ruhum için can çekişiyorum. Hiç birini istemiyorum ama yapmam gerekiyor. Bazı gerçekleri insanlara göstermem gerekiyor.

"Her şey hazı mı?" Diye odaya dalan arkadaşımın sözleriyle kırpıştırdım gözlerimi. Ben kırpıştırken aynada ki ben de kırpıştırdı gözlerini. Ne de güzel olmuştu bedenim. Süslemişlerdi bu cesedi. Renk vermişlerdi yüzüne.

"Hazır hanımım!" Dedi Ezra elimde tuttuğu kırmızı duvağı zümrüte uzatarak. Zümrüt tereddüt etmeden duvağı eline aldığında gözlerinde bir mutluluk görüyordum. Abisi için mutluydu ama arkadaşı için ağlamıyordu.

Elinde kırmızı duvakla bana yaklaştı. Önce yüzümü ellerinin arasın aldı kocaman gülümsedi. Ben ona karşılık vermedim. Veremedim!

"Melek gibi olmuşsun." Dediğinde tırnaklarımı avucuma geçirdim. Öfkeyle solumamak için yalancı ve içten olmayan zorlukla bir gülümsem gönderdim.

"Teşekkür ederim." Dedim yüzümde ki tebessüme rağmen soğuk çıkmasına engel olamadığım bir sesle.

"Azra!" Dedi ve elini omzuma koydu. "Geçmişte tatsız şey...." Demişti ki öfkeyle sözünü kestim. Daha fazla konuşmamalıydı. Geçmişi deşmemeliydi. Yoksa her şey daha da kötü olabilirdi.

"Duvağımı ört Zümrüt!" Dedim soğuk bir sesle. Sesim o kadar soğuk çıkmıştı ki yoldan geçen birine bile bu sesle konuşmazdım.

Sesimin yüksekliğiyle Zümrüt afallamıştı ama daha sonra dediğimi yapmıştı. Önce beyaz duvağı, daha sonra ise kırmızı duvağı örtmüştü. Yüzüm dışardan görünmezken ben burdan herkesi görüyordum.

"Ben o zaman ağama haber vereyim!" Diye söylenip kaçar gibi odadan çıktı Ezra. Ben de Zümrüdü geride bırakıp yatağın üzerine oturdum. Onun bakışları benim üzerindeyken ona doğru bakmadım.

"Abinler aşağıda!" Dediğinde sertçe yutkundum. Bunu biliyordum. Onlar da çok yakında öğreneceklerdi ve her şey sarpa sarmaya başladığında fırsattan istifade şovumu yapacaktım.

Sözleri üzerine ses etmeyince konuşmayacağımı anlayıp o da odadan çıktı. Öylece onun arkasından kapıya bakakaldım. İhanetin sancısı sandığımdan da ağır oluyormuş. Dostum sandığım kadın en başından beri beni abisine satmış.

Bakışlarım kapıdayken kapının açılmasıyla derin bir nefes alıp verdim. İşte şimdi başlıyoruz.

Hazar üzerine giydiği siyah takım elbisesiyle kocaman sırıtarak bana bakıyordu. Yüzüm görünmese de bunun ben olduğumu bilmek ona zaten zevk veriyordu.

Yavaşça kapıyı kapatıp yanıma doğru yürümeye başladı. Adımları karşımda durduğumda korksam da yavaşça ayağıya kalktım. Hareketlerim temkinliydi.

"Sana!" Dedi ve derince yutkunduktan sonra konuştu. "Yıllar önce sana sen benimsin! Benim olacaksın! Demiştin hatırlıyor musun?" Dediğinde mideme oturan öküzle öğürmemek için zor tuttum kendimi.

"İki cihanda da!" Dedim dişlerimin arasından. "İki cihanda da yakandayım Hazar kudretli. Bugün belki sen kazandın ama gün gelecek ipler benim elime geçecek. İşte o zaman kork benden." Dedim ona üç gündür tuttuğum kinimi kusarak. Benden böyle bir tepki beklemiyor olacak ki önce şaşkın şaşkın baktı yüzüme daha sonra ise gülmemek için dudağını dişledi.

Sözlerim üzerine çok dayanamamış olacak ki dudağını serbest bıraktı ve kocaman bir kahkaha attı. Kahkahası odayı doldururken beni kolumdan tutup bedenine doğru çekti. Bileğimi sıkıca tutarken canım yanıyordu. Beni göğsüne doğru çekip başımı göğsüne yasladı. Zorla onu itmeye çalışsam da pek başarılı olamadım.

"Karım olacaksın Azra! Karım olduktan sonra ister öldür beni, ister sev. Ama unutma karım olduktan sonra sen zaten her şeyinle benimsin. Elinde ister ip olsun ister zincir." Dediğinde iğrenerek erkekliğine tekme attım. İki buklum kıvranırken ondan oldukça uzak bir yere geçtim.

"Tek derdin o önünde ki değil mi? Ondan başka bir şey düşünmüyorsun. Beynin dahi orası olmuş. Ama ben beynini senden alacağım Hazar kudretli!" Dedim ve onu geride bırakıp odadan çıktım. Şerefsiz ona her şeyi beynine vura vura göstereceğim.

Ben çıktıktan iki dakika sonra Hazar da odadan çıktı ve hızlıca yanıma geldi. Elin elimi tuttu ve dişlerini sıkarak kulağıma konuştu.

"Bunun hesabını vereceksin!"

Resmen burnundan tıslarken dudaklarım tehlikeli bir şekilde iki yana kıvırldı. Görelim o zaman Hazar ağa görelim bakalım kim hesap verecek."

El ele tutuşup ikimiz de düğünün yapıldığı avluya girdiğimizde herkes alkışlamaya başlamıştı. Birileri başımızdan aşağıya bir şeyler serpiyor birileri ise havaya ateş ediyordu. Müzik sesi kuvvetleniyor ve herkes zılgıt çalıyordu.

Hazar ile yavaş yavaş yürüyüp bize ayrılan masanın başına geldiğimizde herkes dikkatle hazarın duvağımı açmasını bekliyordu. Müzik sesi azalmış ve herkes gelinin yüzünü görmek için nefes tutmuştu.

Hazar yavaşça üzerime eğilip duvağımı havaya kaldırdığında önce kırmızı duvak yere düştü sonra ise beyaz duvak açıldı. Herkes yüzümü görünce şaşkınlık içinde baksan da ben kimseyi umursamadan abimlere doğru baktım. Özgür abim şaşkınlık içinde solurken Yahya abim ise beni burda gördüğüne ne şaşırmıştı ne de bir tepki vermişti. Sanki en başından beri burda olduğumu biliyor gibiydi.

"Size karımı taktim edeyim." Diye yanımda konuşan hazarın sesiyle bakışlarımı animlerin tarafından çekip öylece önüme baktım.

Beni görenleri bazıları fısır fısır konuşurken bazıları ise birbirlerine beni gösterip ayıplayıcı bakışlar atıyorlardı. Hepsi beni yiyeceklermiş gibi baksalar da ben onlara bakmadım. Ne de olsa günün sonunda yiyecekleri ben değildim.

"Şuan bak babası hastahanede, kocası mezarda bu gelmiş evleniyor. Edepsiz!"

Yakınımda oturan teyzelerin sesleri kulağıma geldiğinde onları duymazdan geldim. İnsanlar zaten hep böyleydi. İşin içini bilmeden hep suçu kadına atarlardı. Ölen kadınlar için de aynısı yapılmadı mı?

Gecenin o saatinde orda ne işi varmış?

O etekle oraya gidilir mi?

Öldüğümde üzerimde ne varmış?

Kadın kadınlığını bilecek ki erkek de bakmasın ona?

Sen bizi yine mi rezil ettin?

"Edep olsa babası kapı dışarı eder gibi verir miydi kızını?"

Duyduklarımla ellerim yumruk olurken öfkeyle gözlerimi kapattım. Elbette kadın olmak zordu. Ama kadın olamayı yine kadınlar zorlaştırıyordu. Eğer bir anne oğluna kadının da değerini öğretseydi işte o zaman erkekler daha düzgün yetişirdi. Kadın kadının kurdudur. Bu yüzden ne yaparsa kadın yapardı.

Bu bölümü olaysız kapatıyoruz ama diğer bölüm gümbür gümbür geliyor! Herkes nefesini tutup okuyacağı bir bölüm oldu! Aylaydır herkesin artık Azra'nın ezilmemesi için verdiği çabayı diğer bölümde göreceğiz. O zaman diğer bölüme geldin hemennnnnnn....

Yaşanmış Sırlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin