"Iraz, Iraz"
Su'yun beynime dolan sesiyle irkildim. Buğday teninin eşlik ettiği kahve ve endişeli gözlerini bedenime dikmiş sorgular biçimde bana bakıyordu.
"Efendim Su?"diye karşılık verirken beynimi dolduran sese yönelmiştim.
"Yine titremeye başladın Iraz ve bu durum hiç hoşuma gitmiyor. Şu lanet hastaneye gidecek misin artık?"
Işıl ile aralarında bana kızmaya başlayınca gardımı indirmek zorundaydım. Bu savaşa girersem asla sağ çıkan taraf olamazdım.
"Yok canım neden gitsin ki, hiçbir şeyi yok Iraz Hanımın!" diye çıkıştı Işıl.
"Tabi bir gün bir hastalığı çıkacak ölüp gidecek haberi yok" diyen Su'nun sözünün bitmesiyle atılıp
"Tamam kızlar. Gideceğim" kızları geçiştirdim. Beni resmen küçümser bakışlarıyla süzüp kızgınlıklarını belli ettiler. Benim için gereğinden fazla endişeleniyorlardı. Daha önce hastaneye gitmiş, sonuçlarda hiç bir bulguya rastlanmamıştı.
Yirmi bir yaşında, okulunu bitirmeye çalışan, gözlüklü ama çalışkan olmayan, orta boylu ve balık etliden hallice sıradan bir Türk kızıydım ben. Annem ve babam ayrıldıktan sonra annem, Haluk Bey ile evlenmişti. Haluk annemi gerçekten çok fazla seviyordu. Bundan fazlasıyla emindim. Haluk'ta daha önceden evlenmiş ve annemle evlenmeden dört yıl önce karısı bir cinayete kurban gitmişti. Mahkemeden sonuç alınamamış, katilleri bulunamamıştı. Fazlasıyla üzücü olsa da bu durumu asla kurcalamamıştım, umurumda da değildi. Annemin mutluluğu için Haluk'a bir nebze katlanıyordum.
Yaz tatillerinde ve fırsat buldukça bir tanem, babam Levent'in yanına gidiyordum.
Soğuyan çayıma baktım artık buğusu üzerinden kalkmış, fincan elimin ısısına ulaşmıştı.Işıl kekini bitirmemişti ve her zaman ki gibi onun yavaş yavaş yemek yemesini izledik.
Karşımda oturan tam yedi yıldır arkadaşım hatta arkadaştan öte olan kıza bakıyordum, Su'ya. Çok nayif ve nazik bir görüntüsü olsa da hakkıyla kavga dahi edebilirdi.
Işıl'la ise çok yeni bir arkadaşlığımız vardı ve grubumuza yeni katılmıştı. Aslında bizim grubumuz yine üç kişiden oluşuyordu ama grubun üçüncü üyesi Işıl değildi. İyi vakit geçirdiğimiz bir arkadaşlıktan ibaretti ilişkimiz.
Yarım saat daha Işıl'ı bekledikten sonra hesabı ödeyip masadan kalktık.
...Artık durağa yetişmiştik ve Işıl'a veda vakti gelmişti. Işıl'ı yolcu edip Su'yla otobüse bindiğimizde gözlerimize inanamadık, Cihan karşımızda oturuyordu bir an o küçücük otobüste beni görmemesi için Allah'a yalvardım. Fakat ne mümkün? Sağına döndüğünde göz göze geldik ve kısa bir şoktan sonra suratında bir gülümseme oluştu. Yüzümden çekilen kanı hissederken ellerimin ve parmak uçlarımın soğuduğnu idrak etmeye başlamıştım.
Önceleri gülüşünü görebilmek için türlü numaralar yapabileceğim kişinin gülümsemesi şuan beni korkutuyordu. Titremem tekrar başladığı anda Su ellerini ellerime kenetledi ve arka tarafa geçmem için başıyla arkayı gösterip ilerledi. Suya sabitlediğim ellerim soğukluğunu yavaşça kırarken bedenime kan hala gelmiyordu.
Ev bu kadar uzak olmak zorunda mıydı? Su'yla her gün eğlenerek geçtiğim bu yol şimdi bana saatlerce gelmişti. Cihan arkasını dönüp bir kez bakmamıştı ama tedirginliğim Cihan'ın yüzünü her an yüzümde hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...