Son finalimin çıkışında bahçeye geçip kahvemi alarak oturduğum masada karşıma oturan Bora ve Cemre ikilisine aldırmamaya çalışarak çantamdan Zülfü Livaneli'nin Mutluluk kitabını çıkarttım. Ne kadar umursamaz görünsem de onun sigara tutuşuna bile hayrandım. Kendimi tüm kalabalıktan ayrıştırıp kitabıma odaklanmaya çalışıyordum.
Kitabımı açtım ve sayfa 32, "Belki de Zeus'un bazen ters esen güçlü rüzgarları onu ve uyduruk yelkenlisini yutmuştu; kimbilir!" Zeus? Uyduruk yelkenli? Karşımda duran Zeus ve Uyduruk yelkenliye bakmak ile bakmamak arasındaydım.
Başımı kaldırsam ne olacaktı ki? En fazla bakıp bakmadığına emin olurdum ama baksa ne fark edecekti?
Daha düşüncelerimi düzene sokup karar vermeden başım karşı masaya doğru kalkıp ayağa kalkan Cemre'yi görmesiyle geri eğildi. Merakla göz ucumla gözlüksüz yerinde bulanık Cemre'yi görmeye çalıştım.
Bu tarafa yöneldiğini görünce gözlerimi tamamen kitaba sabitleyip Cemre'nin yanımdan geçip gitmesini bekledim. Kısa bir aradan sonra Cemre yanıma kadar gelmiş ama devam etmemişti. Masamın başında durmuş tepeden bana bakıyordu. Başımı kaldırıp gıcık suratına bakmamak için kendimi zorlarken Cemre'nin sesi duyuldu.
"Iraz!"
Sesi gayet sert ve bakmam için emreder nitelikteydi. Başımı bu kez emredici sesi yüzünden inatla kaldırmadım. Hala kitaba yoğunlaşmış gibi duruyordum.
Koluma değen eli artık kafamı kaldırmama bahane bulamayacağımı belli ederken kafamı kaldırıp Cemre'ye baktım. Yüzünde tebessüme dair en ufak bir kırıntı yoktu. Aynı ifadesizlikle Cemre'ye bakarken cevap verdim.
"Ah, kitaba dalmışım. Ne zaman geldin?" en azından emrinden sonra başını kaldırmadın diye iç geçiriyordu küçük şeytan. "Seni uyarmaya geldim Iraz" sesi hala sert ve rahatsız ediciydi. Sinirlerimi ölçüyordu resmen. "Ne konuda?"
"Gözlerini sevgilimin üzerinden çekmen konusunda"
Yükselen sesine şaşırmış gibi bakarak gözlerimi büyüttüm. Küçük şeytan yineliyordu, 'sevgilim' 'Cemre'nin sevgilisi' Cemre'ye olan öfkem katlandıkça, sakinliğimi korumaya çalışıyordum.
"Cemre burada oturmuş kitabımı okuyorum ve sen kuruntularınla gelip beni tehdit ediyorsun. Şimdi lütfen git de daha fazla kusura bakmak zorunda kalmayayım" diyerek başımı tekrar kitabıma eğdim.
İçimdeki şeytan ıslıklar eşliğinde ufak bir şölen düzenlemişti. Gayet sakin bir şekilde Cemre'yi bozmuş ve başımı eğerken oluşan suratına dakikalarca bakıp gururlanabilirdim. Bir süre daha başımda durduktan sonra nefesini verişini duydum. Öfkesi en az benim kadardı.
Sert adımlarla arkasını dönerek tekrar masasına yöneldi.. Arkasının dönük olmasını fırsat bilip başımı kaldırdığımda Bora'yla göz göze geldik. Gözlerimi Bora'dan ayırmayacaktım, tabi baktığı sürece.
Bora gözlerini benden kaçırıp Cemre'ye sorar şekilde baktı ve kaşlarını çatıp "Neden gittin Iraz'ın yanına" diye dudaklarını okuduğum kadarıyla sordu.
Dudaklarına odaklanmış harika kıvrımlarını, telaffuzunu izlerken Bora'nın koluna girip bana bakan Cemre "Selam verdim." deyip iyice Bora'ya sokuldu.
Küsmeyi bile beceremediğim bu adamla konuşanlar, kokusunu içine çekenler hatta sadece karşılaşanlar bile ne kadar şanslıydı aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...