Bedenimden ruhumu sökercesine çıkan nefes, ciğerlerimi parçalarcasına geri dönüyordu. Yere yapışan yanağıma süzülen gözyaşları, yanağımdan yere akarken gözlüklerim gözümden kaymış ağlamamla görüntü netliğini kaybediyordu.
Karşımda oturan iri kıyım bedenime gözlerini dikmiş ellerini önünde birleştirmişti. Nasıl bu kadar vicdansız olabilirdi bir insan? Gözlerimi Halil'in yüzüne sabitlerken arkada kalan ellerim acısını büyütüyordu. Ayaklarımdan güç alıp doğrulmaya çalışırken Halil bir an kalkmakla kalkmamak arasında tereddüt edip ellerinin kenedini çözdü. Gözleri irice açılmış ne yaptığımı algılamaya çalışan bir yüz ifadesiyle dikkatle bakıyordu.
"Yalnızca doğrulmaya çalışıyorum" deyip ayaklarımı da toplayarak sırtımı duvar tarafına götürdüm ve ilk geldiğimde sandalyenin arkasında olan duvara dayandım. Sırtım ağrıyordu, kemiklerim, kaslarım. Bedenim baştan aşağı ağrıyordu. Karşımda ki nefret kazanan abideye bakarak
"Birinin köpek gibi davranması nasıl bir duygu?" diyerek sordum. Diklenmediğim tek bu adam kalmıştı ve ondanda dayak yiyip ölmeliydim artık. Adam yüzüne bir gülümseme yerleştirirken küçük şeytan beynimden, iri kıyıma ateş açıyordu ama kafatasıma sıkmaktan ibaretti tüm bu kurşunlar.
"Bilmem az önce sen o vaziyetteydin. Nasıl bir duyguymuş?"
Küçük şeytan bir an durup, vereceği cevabı tarttı ve dilime yerleştirdi bende hiç sorgusuz kelimeleri ağızımdan salıverdim.
"Yanılıyorsun. O bana öyle davranamadığı için ben buradayım. Sen neden oradasın acaba, hiç düşündün mü?"
Nefes almakta zorlanırken, adama laf yetiştirebiliyordum. Bu da kabiliyet listeme alınmalıydı. Tıpkı her şekilde başımı belaya sokabilme kabiliyetine sahip olmam gibi.
Halil bir an çenesini dışarı çıkarırken gözlerinden ateş çıktığını zannettim. Deminden beri korkmadığım bu adamın şimdi içime saldığı korkuyu doruklarımda hissediyordum. Her zaman ki gibi saçmalamıştım ama eğer öldürüleceksem bu Halil'in elinden olamazdı. Mümkün olduğunca Erdem öldürürdü. Hatta kesinlikle o öldürürdü.
İri kıyım ayağa kalkıp bana yaklaşınca ellerimi refleks olarak sıktım ve arka cebimden çıkmak üzere olan çakmağı fark ettim. Kurtarıcım şuan ellerimdeydi, aynı zamanda kurtulmaya fırsat vermeyecek adamda karşımda.
"Bana bir şey yaparsan sahibin yaşatır mı seni?"
Korkarak söylediğim bu söz yine bir diklenme gibi çıksa da özünde bir yalvarmaydı. Bunu sadece ben ve küçük şeytan biliyorduk. Adam derin bir nefes alıp ellerini yumruk yaptıktan sonra dışarı çıktı ve kapıyı da kapatarak beni yalnızlığımla baş başa bıraktı. Aydınlık odayı süzerken nasıl kurtulacağımı düşünüyordum. Kapının önünde büyük ihtimal Halil duruyordu. Onun dışında iki koruma ve tabi ki Erdem belası da vardı. Bu kadar az adamla kaçırılacağıma inanmıyordum. İlk kaçırmasında bile Bora'nın yanına toplanan korumalar en az altı kişiydi. Daha kapıdan çıktığım an enselenip elimdeki çakmağı da kaybedebilirdim. Sağlam bir planım olmalıydı. Şimdi neredeydim? En ufak bir bilgim dahi yoktu. Büyük ihtimalle bir bodrum kattaydım ve buda benim merdiven çıkacağım anlamına geliyordu. Halil'i bir şekilde atlatırsam merdivende yakalanabilirdim. Artık yapacak bir şey yoktu, burada ölümümü bekleyemezdim. Ellerimle ipi kontrol ederken naylonumsu bir ip olması tam anlamıyla bir velinimetti. Ellerim titremeye başlarken kalbimin atışı hızlanmış, almakta zorlandığım nefesim ciğerimi bir nebze daha zorlar hale gelmişti. Saçlarımı başımla öne alıp vücudumu öne eğdim ellerimi olabildiğince kendimden uzak tuttum. Kalçamı kaldırıp parmak uçlarımla çakmağı aldım ve titreyen elimde döndürerek ateşledim. Ateşlenen çakmak elimdeki ipi yakarken etrafa ufaktan bir koku yayılmaya başlamış ve denk getiremediğim noktalarda elim yanıyordu. Naylon ip iyice tutuşup kendisini yakarken ateş ellerime geldiği noktada hızla ellerimi birbirine vurup ateşi söndürdüm. Gelen ayak sesleri toparlanmam gerektiğini belli ediyordu. Kapının önünde sesler oluşmaya başlamıştı en azından iki kişi sohbet ediyordu. Ayağa kalmakta zorlansam da tüm kuvvetimi toplamalıydım, şimdi yığılmanın vakti değildi. Eve gidince bol bol yığılabilirdim. Odayı iyice süzerken gördüğüm demir parçasını alarak fazla yavaş adımlarla kapıya yöneldim. İçeri doğru açılan kapının kolunu kavrayıp korkumu yenmeye çalıştım ama imkânsızdı. Ölümüne korkuyordum. Eğer yakalanırsam bir daha buradan asla canlı bir şekilde çıkamayabilirdim. Son bir derin nefes ile kapıyı açtım ve sırtı dönük olan adamın sırtında gördüğüm silahı anlık bir kararla kavradım. Hızla arkasını dönen adam şoka uğramış şekilde yüzüme bakıyordu. Bir elimde demir, bir elimde silahla Halil'in doğrulttuğu silah ve konuştuğu adama bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...