"Sen ne dediğinin farkında mısın Deniz?"
Bedenimden alevler fışkırıp Deniz'i de beni de kül edebilirdi bu sinirle.Deniz karşımda hiç sıkılmadan, sakince durabiliyordu. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
"Bak Iraz. Su'yu böylece bırakmayacağım tabi ki. Dostça ayrılırız. Ama Cemre için senden yardım istiyorum o kadar. Hem sende karlı çıkacaksın."
Deniz'e olan kızgınlığım sınırına ulaşmasına rağmen nasıl artabiliyordu. Şuanda elimde bir balyoz olsa beynine geçirir, o incir tanesi kadar beynini parçalara ayırırdım.
"Deniz sana inanamıyorum. Hala bu saçmalığı sürdürebiliyorsun, üstelik benden yardım istiyorsun. Gerçekten bunun gerçekleşmesiyle Su'yun yara almayacağını falan mı düşünüyorsun?"
Sesim yükseldikçe yükseliyor, etlerim derimi zorluyordu."Yara alırsa alır ne yapayım yani? Atlatır zamanla."
Deniz'in sözünü tamamlamasına fırsat vermeden asla pişman olmayacağımı düşündüğüm bir şekilde tüm kuvvetimle
"Adi şerefsiz!" diye bağırarak tokadı yapıştırdım.
Şimdi rahatlamam gerekirken Deniz'e karşı daha da öfkelenmiştim ve darbelerimi sıklaştırmak için can atıyordum. Deniz şaşkınca bana bakıyordu. Tek elini yanağına götürmüş, diğer eli göğüs hizasında asılı kalmıştı. Elini yavaşça yanağından çekip omzumu tuttu ve birden sıkıca kavradı.
"Bak Iraz senin canını yakmak istemem. Ama b-" Deniz'in elinin kolumu bırakmasıyla sözü yarıda kesildi. İkimizde aynı anda kolumu sıktığı sol tarafa öndük.
Bora sinirle Deniz'e bakıyordu. "Ne yapıyorsun sen?" sesi fazla sakin ama aksine suratı öfkeliydi.
Deniz Bora'ya yaklaşarak kolundan hafifçe iteledi.
"Sana ne?" diyerek gözlerkni gri gözlere sabtledi.
Bora daha da yaklaşarak "Bana ne, öyle mi?" Gözleri büyümüş hatta kanlanmıştı. Maaada otururken böyledi de ben mi fark edememiştim? İmkansız!
Birbirilerine göğüslerini kabartarak her sözde biraz daha yaklaşıyorlardı. Anlaşılan ikisi de inattı ve ikisinin de vazgeçmeye niyeti yoktu. Bora'nın nerden çıktığını ikimizde anlamamıştık ama Deniz durumu hemen benimsemiş kavga moduna girmişken ben hala şaşkındım. Deniz Bora'ya karşılık vermek için yaklaşıp
"Evet, ne olacak?" demesiyle Bora'nın kafasını burnuna yedi.
Ortalıkta birden insan kalabalığı toplanmaya başladı ve sesler yükseldi. Deniz hiç beklemediği bu kafa darbesiyle burnunu tutup ayağa kalkarken Bora'da kafa attığına şaşkın gibiydi. Hatta kafasının acıdığı bile söylenebilirdi. Suratı ekşimiş elini kafasına götürmüştü. Deniz dayak yiyip oturacak biri değildi, bunu iki yılda öğrenmiştim. Deniz hızla Bora'ya koşup sarar biçimde sırtından kavrayıp yere yatırdı ve suratına hızlı ve ard arda darbelerle vuruyordu. Yerime saplanmış duruyordum. Küçük şeytanın dürtmeleriyle kendime gelip Deniz'in sırtına şuanda sinek ısırığı gibi gelecek bir yumruk attım. Beni nerdeyse his etmeyerek Bora'ya bağırmaya başladı.
"Kahramanı mısın lan sen onun?"
Yerde yatan Bora şimdi savunmadan saldırıya geçiyordu ve kısa bir sürede Deniz'in üzerine çıkmıştı. Vurma sırası Bora'daydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...