Gözlerimi kolumun acısına açtım. Kırıştırdığım yüzümü Su'yun bana bakan güler yüzüne çevirip doğrulmaya çalıştım.
Telefonla konuşan Su bana bakıp eliyle telefonu göstermeye başladı.
"Yok Irmak'çım" ve bağırarak devam etti. "Dediğim gibi Iraz bayılınca hastaneye getirdik, tansiyonu düşmüş."
Irmak'a söylediği yalanı kavrayıp aynısını söylemem için gözlerime bakıyordu. Dudaklarımı oynatıp, gözlerimi büyütürken "Anladım" dedim. Su gülümseyerek devam etti.
"Yok, şimdi iyi. Karşımda öyle yatıyor" dedikten sonra
"Tamam veriyorum" deyip kulağından çektiği telefonu eliyle kapadı ve "Iraz, tansiyonu düştü dedim"
"Duydum" deyip gülmeye başladım. Telefonu kulağıma koyup Su'nun sırıtan yüzü karşısında konuşmaya başladım.
"Alo Irmak"
"Iraz?"
"Irmak özür dilerim, düğünün sonuna kadar kalacaktım."
"Sen iyi misin?"
"Daha iyiyim"
"İyi tamam. Sen iyi ol da."
"Ne yapıyorsun sen?"
"Şimdi evdeyim. İtalya uçağı bir kaç saat sonra kalkacak yanına gelemeyeceğim."
"Önemi yok." Deyip devam ettim. "Eğlenmene bak"
"Tamam canım. Dikkat et kendine"
"Tamam. Öpüyorum" deyip kapadım.
Su ellerini beline koymuş beni izliyordu. Telefonu kapatıp Su'ya uzatırken "Aferin" deyip telefonu elimden aldı.
Çantasına dönüp telefonu koyarken "Bugün daha iyi misin gerçekten?"
"Daha iyiyim" aslında pek bir değişim yoktu. Kolum hala sızlıyor ve acı veriyordu. Ama acısından kıvranacak derecede değildim. Kurşun çıkarılmış ve kolum rahatlamıştı, zaten pekte riskli bir bölgeye gelmemişti.
"İyi" deyip çantasını bırakarak yanındaki çantaya yöneldi. Üzerimde yalnızca beyaz boydan elbise tarzı bir şey vardı. Poşetten askılı tişörtüm ve bol eşofmanımı çıkartıp bana doğru sallarken "Hadi kalk" deyip güldü. Sağ kolumdan kuvvet almadan kalkmaya çalışıp sola yüklenerek doğruldum. Ayağa kalkma yöntemini bulmuş oldum böylece.
"Nereden geldi bunlar" diye sorarken doğruluyordum.
"Sabah gidip getirdim"
"Üstünü değiştirmişsin" deyip üzerindeki tişörtüme baktım. Büyük ihtimal evine uğramamış benim dolabımdan bulduklarını üzerine geçirmişti.
"Evet." Deyip gülmeye başladı.
Küçük şeytan kolu kopmuşçasına peşinde sürükleyip acıyı gözümde büyütüyordu. Acısını biraz çekeceğim aşikârdı ama en azından sürüklenecek durumda değildi. Gidip kapıyı kilitleyen Su yanıma gelip
"Kolunu kaldırabilecek misin?"
Deyince biraz kaldırmaya çabalasam da kaldıramayıp başımı salladım. Kolumu oynatmamak için türlü şekillere girerek beyaz elbiseyi üzerimden çıkartırken konuştum.
"Niye kilitledin kapıyı"
Kafasını kaldırıp bir an gözlerime baktıktan sonra devam etti. "Bora filan girer şimdi. Üstünü değiş açarız" gülmeye devam ederek Su'ya bakıyordum.
"Su?"
"Ne"
"Beni sarhoş bıraktığın gecenin sabahında pijamayla kalktım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...