Time

387 66 9
                                    

Bora'nın geniş vücudu ve kaliteli parfüm kokusu içinde gözyaşlarım, tüm dertlerimi içimden sökercesine akıyordu. Bora'nın banka doğru ağırlığını vermiş olduğu sağ kolunun içinde yatar pozisyonda belinde sarılmıştım. Beni sağ koluyla sarmış sol koluyla da diğer kolumu dirseğinden tutuyordu. Kafam Bora'nın çenesinin altına gömülmüş ve oradan çıkmak istemiyordum. Şuan ki halim içler acısıydı ve ben Su'yun karşısında ağlamazken Bora'nın kollarında çözülüvermiştim. Başımın altında kalp atışlarının eşliğinde inip kalkan göğsü, saçlarıma değen en az vücudu kadar sıcak nefesi fazlasıyla sakinleştirici ve huzurluydu. Küçük şeytanın bile bu duruma itirazı yoktu. 

Kesinlikle konuşmayan Bora'nın yüzümü dayadığım noktadan içine girmiş, içindeki tüm güzelliği bedenime aktarıyormuşum gibi hissediyordum. Şuan hem utancımdan hem de aldığım huzurdan dolayı Bora'nın göğüs kafesinin içinde yaşamayı kabul edebilirdim. Sonsuza kadar orada kalamayacağımı anladığımda ellerimi çekip yavaşça Bora'dan ayrıldım. Kafamı kaldırıp yüzüne bakmıyordum. 

Ellerimle gözyaşlarımı silerken tişörtünün önünde gözyaşlarımın olduğunu gördüm. Gözyaşlarıma kitlenmişken Bora elini kaldırıp çenemden tuttu ve hafifçe başını eğerek benim başımı, kendi suratına bakacak şekilde hizalandırdı. Gülümseyen bir suratla konuşmaya başladı.

"Daha iyi misin?"

Çok daha iyiydim, hatta bugünlerde olabildiğince iyiydim. Ama yine de içim acıyordu, yalnızca ağlamak yetmiyordu, ağlamak acıyı sadece hafifletiyordu. Hafifçe başımı sallayarak

"Çok daha iyi" diye karşılık verdim.

"Güzel haber. Babam yanılmazdı genelde." diyerek gülümsemesini soluklaştırmasına rağmen gülümsemeye devam etti. Güzel suratını süzerken birden telefonu çalmaya başladı. Bora telefonu cebinden çıkartıp ekrana baktı ve telefonu sessize alıp önüne döner şekilde oturdu. Bende önüme dönecek şekilde oturup ellerimle yüzümün sıcaklığını kontrol ediyordum. Başımı ellerimin arasına almıştım. Bora'nın kollarında baya ısınmıştım ve şuan soğuk bir dolaba atılmış gibiydim.

Telefonu yine çalmaya başlayınca Bora telefonu sakince açtı ve kulağına götürdü.

"Efendim Cemre?" diyerek konuşmaya başladı.

Karşı tarafta ses ise yüksekti "Neredesin Bora? Sabahtan beri mesaj atıyorum, arıyorum yoksun ortada!"

"Sabahtan beri mi? En fazla yarım saat olmuştur Cemre." Bora aynı sakinlikle cevap vermiş tekrar karşı tarafın konuşmasını beklemişti.

Karşı taraftaki ses şiddetle artıyordu.

"Yarım saat. Ha ha ha güldürmesene beni. Bir gir bak bakayım en son kaçta cevap vermişsin. Mesajlaşıyorduk birden cevap vermemeye başladın."

Karşı taraf sustu aynı zaman da Bora'da susmuştu. Şaşkınlıkla sohbeti dinliyor ama Bora'ya bakmak için başımı kaldırmıyordum. Buradan en fazla, gerilen bacaklarını görebiliyordum. Konuşmaya tekrar karşı taraf başladı.

"Bora, ben seni çok seviyorum ve benden gün geçtikçe uzaklaşıyorsun."

Bu kız Bora'nın sevgilisi miydi? Üstelik Bora telefonu beni teselli etmek için açmamıştı. Kızın söylediğine göre anlaşılan yarım saati aşkın bir süre Bora'nın kollarında ağlamıştım. İçimdeki Iraz 'hakikaten sabırlı çocukmuş' diye duygularımın arasına düşüncelerini sıkıştırdı. Şuan ki tartışmanın da benim yüzümden olması, arabada kendimi böceğe benzetmemin kanıtıydı. Başımı ellerimin arasına alıp kafamı patlatmak istercesine sıktım. Gözlüklerim bu konu da her zaman bana engel olmuştur ve yine engel oluyorlardı.

ZAMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin