Can Kırıkları

44 6 0
                                    

Evdeydik. Neredeyse üç saattir oturmuş, Haluk'un anlattıklarını, benim bildiklerimi ve ne yapabileceğimizi konuşmuş, saati dokuz buçuk etmiştik. Hava hafif kararmış ve odanın açık perdelerinden süzülen loş ışık artık perdelerin kapanıp, ışığın açılma vaktinin geldiğini işaret etmişti. Su eve geldikten sonra üç gündür gitmiş olduğu tatilden beni aramış, yanına çağırmıştı. Yarım saatlik konuşmayla telefonlarımız kapanmıştı.

Şimdi sadece oturuyorduk. Sıkça yaptığımız bu hareketi artık yadırgamıyordum, normal geliyordu bana. Ne yapacağım konusunda hala kararsızdım. Haluk'tan daha fazla bilgi almam imkânsızın ötesindeydi. Suçluluğuna dair en ufak bir kanıt dahi bulamamıştım. Belki de gerçekten bir suçu yoktu. Dört yıl bir ölüm için yine de azdı. On dört yılda kırk dört yılda kimine göre azdı ama dört yıl, özelliklede faili meçhul bir ölüme bence fazla değildi.

Hala benim bile içimi kemiren bu cinayet, Haluk'un içini kim bilir nasıl kemiriyordu. Üstelik suçsuzsa ona yüklenip yarasını deşmemin manası yoktu. Karşımdaki Haluk olsa dahi, bana bir kötülüğü dokunmamış olan bir adamdı. Ondan nefret ediyordum belki ama oturup insan gibi konuşulabildiğini görmüştüm bugün. Belki de Haluk konusunu fazla büyütüyordum, gerçekten annemi paylaşamıyordum.

Ayağa kalkan Bora'nın sesi beni düşüncelerimden sıyırırken Bora'da kapıya yönelmiş odadan çıkmıştı. Banyonun kapısı da banyoya girdiğini onaylamıştı. Fazlasıyla duygularımı esir alan bu adamın varlığı bile teslimiyetime yetiyordu.

Yorgun bedenimi koltuğa yayıp iyice uzandım. Tabi ki telefonum çalmak için en uygun zamanı seçmiş ve beni uzandığım yerde yakalamıştı.

Telefonun çalışını duymamak adına kulaklarımı tıkayıp duymamak için üstün çaba sarf ederken telefon sonuna kadar çalıp kapandı ve tekrar çalmaya başladı. Toparlanıp kalkmaya karar verdiğimde ikinci çalışta bitmişti ve ben telefonu elime alıp aynı numaradan, saniyeler aralıkla gelen çağrıya baktım. Telefon şimdi elimde yine titriyordu. Tanımadığım bu numarayı nedensizce korkarak açıp kulağıma götürdüm ve karşı taraftan gelen sesi bekledim.

"Alo, Iraz. Benimle konuşmak istemediğini biliyorum ama lütfen kapatma" Işıl'ın sesi kulaklarımı doldururken, kendi numarasından aramamasının nedenini düşünmüştüm. Tabi ki telefonu açmamamdan korkmuştu. Korkusu yerindeydi çünkü açmazdım.

Cevap vermeden devam etmesini bekledim.

"Beni yalnızca dinle, cevap verme ama dinle." Derince bir nefes alıp devam etti. Söyleyeceği bu denli önemli olayı merakımdan telefonu kapatamıyordum.

"Bora" ve tekrar derin nefes "yalan söylediğimi düşüneceksin ama yemin ederim gerçek"

Dayanamayıp "Ne söyleyeceksen söyle artık" dedim.

Işıl kısa bir duraksamadan sonra devam etti "Bora, Haluk'u yeni öğrenmedi"

Beynime sıktığı kurşun, bilinçaltımı oracığa akıttı. Ne saçmalıyordu yine?

"Ne" diyerek şaşkınlığımı sesime yansıttım.

"Bana inanmayacağını biliyorum ama gerçek bu Iraz. Lütfen inan bana"

"İftira atıyorsun."

"Iraz, gözün Bora'dan başkasını görmüyor. O yüzden inanamıyorsun bana"

"Hayır! Asıl sen Bora'ya hıncından yalan söylüyorsun!"

"Ben sadece seni düşünüyorum"

"Şimdi mi? Onca şeyden sonra?"

"Biliyorum hatalıyım. Ama Deniz'in planını öğrendim. Cemre'nin de yüzünü gördüm. O gün beni Cemre yolladı size haber vermem için. Sonradan bende Deniz'le Cemre'yi öğrendim"

ZAMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin