İnanç

136 17 21
                                    

Amcasının çevirdiği Bora bana bakıyordu. Kaşları çatılmış yüzü korkunç bir şekil almıştı. Bora'nın amcası hala kolunu tutuyordu. Bora bana o kadar değişken bakıyordu ki. Baktığı iki saniye boyunca yüreğim yerinden sökülürcesine acımıştı. Benim babam Levent'ti. Levent Gürler. Haluk benim babam değildi!

Bana bakan ve korkunç bir öfke taşıyan bu yüze karşı yalnızca başımı hafifçe hayır dercesine sallarken Bora kolundaki eli, kolunu sallayarak defetti. Arkasını dönüp amcasına ve artık merdivenlerde olmayan Cemre'ye döndü.

"Yalan söylüyorsun!"

"Hayır"

"Oyun oynuyorsunuz yine bana!"

"Ona sor. Babasının adı neymiş?"

"Sormayacağım. Babasının adı Haluk bile olsa size inanmıyorum!"

Kapının eşiğinde kilitlenmiş, yerinden fırlayacak gözlerimle olayları izliyordum. Bora şuan karşımda çırpınıyordu. Onlara inanmamak için, hesap sormak için, yenilmemek için. Bense sadece izliyordum. Sadece izleyeceksem neden gelmiştim ki?

"Haluk benim babam değil!" diye bağırırken evdeki sesler kesilmiş, tüm yüzler bana dönmüştü. Bora arkasını dönmüş, gri gözlerinde gördüğüm ufak bir umutla bana bakıyordu.

Bedenim titriyordu, ellerim, ayaklarım, ruhum...

Boğazımda atan kalbim, damarlarımı zorlarcasına akan kanım damarlarımı yararcasına hızlı akıyordu. Isınan bedenimle eve bir adım attım. Neden attığımı bilmediğim bu adım karşısında Cemre bana doğru yürümeye başlamıştı. Ben yalnızca bir adım atmakla yetinmiş, gelen Cemre'yi tüm nefretimle izlemeye koyulmuştum.

Benden uzun olan bu kız havadan, başını eğerek bana yaklaştı

"Canım, sen bayağı cesaretlenmişsin" küçümseyerek söylediği bu sözü elini koluma götürerek devam ettirdi.

"Ama her şeyin fazlası zarardır, güzelim." Eli sağ kolumda ve yaranın tam üzerindeydi. Yaraya eliyle bastırırken, özellikle acımı belli etmemeye çabaladım. Şuan o kurşun tekrar bedenime giriyor ama acısını yavaşça veriyormuş gibi hissediyordum. Ne yaram ne de bandajım görünüyordu ama yaranın yerini biliyormuşçasına bastırıyordu.

Elimin tersiyle eline vururken "Dokunma bana!" diye hırladığım an Bora arkasından gelip, kolundan tutarak Cemre'yi çevirdi.

Suratındaki öfke, Bora'yı bambaşka bir bedene büründürmüştü. Şakağında atan damar gözle görülüyordu.

Cemre'yi tutup arkaya doğru fırlatırken, Erdem Bey'in sesi duyuldu.

"Bora!"

Erdem Bey'den duyduğum en yüksek ses, şimdi, burada çıkmıştı.

Bora amcasına bir an bakıp Cemre'ye döndü. Tekrar kolundan tutarak sarsmaya başladı.

"Sen yaptın değil mi? Sen yaptın!"

Cemre'yi sarstıkça sarsıyor, ilerleyip sıkıştırıyordu. Gözleri şaşkınlıktan büyüyen Cemre, şaşkınlığını gizlemeye çalışsa da pek başarılı olamıyordu.

ZAMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin