Seksendört - Hangimiz
Odamdaki dijital duvar saati 15.26'yı gösteriyordu. Yaklaşık on beş saattir uyuyordum. Gözlerimi açmaya zorlanırken şuurum daha da geç açılıyordu. Boş beynime gözlerim sadece beyaz tavanın görüntüsünü gönderiyordu. Başımı sağa sola çevirip bedenime dolanan kulaklıktan kurtulup komidine fırlattım. Gözlüklerim yatakta kalmış, yatarken çıkarmamıştım. Gözlüğümü almadan bulaklık gözlerimle tavanın beyazlığına bakıyordum. Gözlerim bulanıklığı beyazda sorun olmuyordu. Derin nefes alıp veriyordum. Yatağımda doğrulup köşesinde oturdum. Sağ elimle gözlüğümü alıp gözüme taktım. Oturunca görünen aynadaki yansımam şimdi bana bakıyordu. Gözleri şişmiş, kızarmış ve bomboştu. Dudakları da şişip renklenmişti. Yüzünü soluk ama renkliydi. Omuzları iyice düşmüş, yüzü yer çekimine karşı koymamıştı. Yanaklarında allık dururken yüzünün belirli bölgelerinde sarılık vardı. Dudakları birbirine kenetlenmiş, dişlerini asla göstermiyordu. Yansıma karşımda aynen böyle oturuyordu.
Ya yine bu yüz yanılıp kendisine ve sevgisine haksızlık ediyorsa? İlk kez dolu dolu yaşadığı ve bir daha yaşayamayacak kadar güzel olan duygularına. Yerimden kalkıp iyice birbirimize yaklaşırken yüzünü görüyordum şimdi. İyice sokulmuş bana karşılık veriyordu. Burnundaki ufak çiller belli belirsiz görünüyor, güneş lekeleri ve kusurlar tüm asaletiyle bana bakıyordu. Başını sağa eğerek bana baktı. Haline acıyıp geri çekilirken gözlerini sıkıca kapatıp açtı ve banyoya yöneldi. Artık bende banyoya yönelmiş bu kez banyodaki aynada kendimi görmüştüm. Her odada kusurlarıma ve şişen yüzüme bakmak zorunda mı kalacaktım ben? Nedenini sorgulamadan sinirlenip, seramik fırçalığımı tutup aynaya fırlattım.
Ayna gözlerimin önünde büyük bir gürültüyle darmadağın olurken, dağılışını zevkle izlemiş, gözümün önünde dağılan Iraz'a bu kez göre göre şahit olmuştum. Böylesi daha iyiydi. Aynasız daha güzeldim.
Üstümdekileri çıkartıp küvete girerken sıcak suyu açıp, suyu ayarladım. Başımı eğip enseme değen suyun sıcaklığını hissediyordum. Sökmediğim saçlarımın arasından süzülen su, saçlarımdan yüzüme geliyor ve yeterince sıcak olan suratımı iyice ısıtıyordu.
Dolan gözlerimden yaşlarım akmasın diye gözlerimi açmıyordum. Akan her yaş canımdan bir şeyler daha koparıyordu. Bu yarayı o açmamalıydı. Şimdi Bora derdime derman olmalıydı. Yarayı açanların canına okumalıydı. Şimdi ben ona ait gözyaşlarını içime gömmemeliydim.
Gözlerimi açıp akan yaşlarımın suya karışmasına izin verdim. Çok çaresiz hissediyordum kendimi. Kimsem yoktu, hiç kimsem! Bir kişi bile yanımda değildi şuan. İşe yaramayacağını bilsekte birlikte oturacağımız beni teselli edecek kimse yoktu. Zaten hiç kimseye de anlatamazdım.
Elimle yüzümdeki tüm ıslaklığı silip saçlarımı açtım ve suya onları da teslim ettim. Sırtımı kaplayan saçlarımdan su yavaşça geçiyor oradan yere doğru yol alıyordu.
...
Banyodan çıkıp kabini açtım. Karşımda parçalara ayrılmış ayna duruyordu. Aldırış etmeden köşedeki terliği giyip banyodan uzaklaştım. İçeri geçip kıyafetlerimi giydim ve tekrar yatağıma uzandım.
Telefonumu elime alıp kurcalarken Bora'nın tam on yedi kez aramış olduğunu gördüm. Yolladığı dokuz mesajdan birinde de aynen şöyle yazıyordu:
"Sana kim ne dediyse eksik ya da yanlış. Lütfen beni dinle."
'Haksızlık ediyorsun' diyen küçük şeytan yine haklı olabilirdi. Ben kendimi ifade edemeden yargılansam Bora kadar sakin bile olamayabilirdim. Ne olursa olsun haksızlık etmiş gibiydim. Kendini ifade ettikten sonra eğer haksızsa zaten tavrımı koyabilirdim ama haklıysa ve bir suçu yoksa boşuna ikimizi yakmış olacaktım. Telefonu elime alıp Bora'ya mesaj attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...