Şişmiş gözlerimle aynada kendime bakıyordum. Bu sıfırı kaçıncı tüketişimdi? Kaçıncı akıllanmayışım?
Bora konusunda umutlanmıştım. Karşıma çıktığı ilk günden itibaren Bora'yı Zeus'um ilan etmiş, kulu olmuştum. Ama unuttuğum bir şey vardı. Umut papatya gibiydi ve çabuk solardı. Benim umudumda papatyadan farksızdı. Yeri geldiğinde, üflendiği zaman dağılan karahindibaya dönüşürdüm. Ama bu kez yalnızca üflenmemişti ümitlerime, kökünden koparılmıştı ve ben, beni koparan eli istiyordum. Zeus'um ilan ettiğim günden beri yalnızca onu istiyordum.
Başımı havaya kaldırıp derince bir nefes aldım ve tekrar aynaya baktım. Aynanın önündeki dağınık makyaj malzemelerine baktım. Bugünlerde kurtarıcı rolünü üstleniyorlardı. Makyajımı yapıp askılıktan haki rengi askılı tişörtüm ile siyah dar pantolonumu üstüme geçirip çantamı koluma taktım. Hala yenilemediğim telefonumu elime alıp Su'yun numarasını tuşladım.
"Alo"
"Alo"
"Hazır mısın Su?"
"Nereye?" sesi şaşkın gelmişti.
"Irmak geliyor bugün. Unuttun mu?"
"Hass.. Unuttum ben tamamen."
"Tabi artık dün ne yaşadıysan?" diye Su'yu taşladım.
Güldükten sonra devam etti. "Kaçta burada olacak."
"Bir, bir buçuk saate, Atatürk havalimanında olur sanırım. Orada buluşuruz seninle"
"Tamam" diyerek telefonu kapattı. Kahvaltı yapmamıştım ve açtım. Babamın yanına uğrayıp öptükten sonra evden çıktım.
...Yaklaşık yarım saatlik yolculuğun ardından bu sıcak havada kendimi havalimanının serin kantinine atmayı başarmış, kahvaltı tabağımla müthiş vakit geçiriyordum.
Sırtımdaki eli hissedince birden irkilerek arkamı döndüm Su koluma geçerken dokunmuş suratıma bakmadan gülümseyerek karşımdaki sandalyeye oturmuştu.
Çantasını benimde çantamın olduğu sandalyeye yerleştirirken konuşmaya başladı.
"Günaydın"
Saat neredeyse bir buçuğa gelmesine rağmen Su için gün yeni aymıştı. Kahvaltı tabağıma gömülü cevap verdim.
"Günaydın."
"Nasıl geçti akşam?" kafamı kaldırıp dik dik Su'ya bakıyordum. Cevap vermeden Su'yun anlamasını bekliyordum. Sonunda tekrar konuşmaya başladı.
"Ne oldu be?"
"Neden kabul ediyorsun onlarla gitmeyi?"
"Bir şey mi oldu ki?" Ne anlatacaktı ki Su'ya? Evet ondan çok hoşlanıyorum, hatta ona neredeyse aşığım kii daha önce aşık olmadığım için tam anlamıyla anlam veremiyorum ama o bana 'sen benim hiçbir şeyimsin' diyor. Küçük şeytan alt dudağını çıkartmış üzgün bir tavır sergiliyordu. Bugüne kadar İmkansız olduklarını bilsem dahi hoşlandığım hiç kimseden vaz geçmemiş olan ben aşık olduğum kişiden vaz geçecek değildim. Evet. Sonunda kabullenmiştim aşık olduğumu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...