Asansör çok karanlıktı. Cihan'ın kıpırdamayan bedeni gözümün önünde duruyordu. Karşımda ki kim olursa olsun bu durumda bir şey yapmalıydım. Çantamı yere indirip karıştırmaya başladım. Toka, toka, toka, kalemler, defter, makyaj malzemelerim, su, ıslak mendil, kolonya, yara bandı, selpak... Su, ıslak mendil ve kolonya yardımcı olabilirlerdi.
Önce elime biraz su alıp yüzüne sürmeye çalıştım. Bedeni çok sıcaktı ve üzerinde ki bu kapüşonlu, bedeninin daha da ısınmasına sebep oluyordu. Kapüşonlunun fermuarını açıp üzerinden çıkarmaya çalıştım çok kalıplı ve kaslıydı. Kapüşonluyu üzerinden çıkartırken zorlansam da başarmıştım. İnce bir tişörtle kalmıştı.
Yüzüne su çarpmaya devam ettim. Ama en ufak bir hareket yoktu. O anda beynimde ki düşüncelerle kaskatı kesildim. Cihan ya öldüyse? Anında bu düşünceyi beynimden atmalıydım. Su şişesinin bırakıp yavaş ve nazikçe mendille yüzünü kuruladım..
Ölemezdi!
Hala Cihan'a karşı bir kinim yoktu. Mendil Cihan'ın teninde yavaşça ilerliyor suyun nemliliğini alıyordu. Karşımda çok güzel ve savunmasız bir adam vardı şimdi.
Ölmemeliydi!
Yüzünde ki tüm suyu aldıktan sonra peçeteyi yavaşça bırakıp kolonyayı elime aldım ve elime döktüm. Ellerimi birbirine ovuşturarak kolonyanın tamamını ellerime dağıttım. Şimdi ellerimi Cihan'ın burnuna doğru götürüyordum.Nefes alışını kontrol etmek aklımın ucundan geçmemişti şu ana kadar ama elimi burnunun önüne getirdiğimde azda olsa bir nefes çıkışı vardı. İçim rahatlamış, ellerimin titremesini kontrol aşamasına gelmiştim.
Ellerimi yüzüne sürmeye başladım. Cihan'ın gözleri kıpırdar gibi olmuştu. Kalp atışlarım hızlanıyordu. Gözlerini ağır ağır açtı ve bana bakmaya çalıştı. Korku ve endişe tüm bedenimi bir ahtapot gibi sarmış ve bırakmaya niyeti yoktu. Ne yapacağımı bilemez halde Cihan'ın gözlerine bakıyordum.
Uyanmasını istiyordum ama aynı zamanda beni öldürmek isteyen adamı kendi ellerimle canlandırmıştım. Telefonumu elime alıp aklıma ilk gelen kişiyi, Su'yu aradım. Telefon üçüncü çalışında açıldı.
"Efendim Iraz?" Su'nun sakin sesi karşısında nefesim kurumuştu uzun süredir ağzımı sıkı sıkı kapatıp konuşmadığım için ilk kelimelerim zor ve sessiz çıkıyordu.
"Su geri döner misin?" sesim aşırı tiz ve olduğu gibi fazla telaşlı ulaşmıştı karşı tarafa.
Su'yun endişesi şuan kulaklarımdaydı.
"Bir şey mi oldu Iraz. Deniz dön. Iraz'lara dönüyoruz. Neredesin Iraz? Nereye geleyim?"
Cihan karşımda gözleri açık vaziyette kıpırdamadan bana bakıyordu. Cihan'ı kimsenin görmemesi gerekiyordu. Karakolluk olabilirdik.
"Asansördeyim canım. Acele et. Ama yalnızca Deniz ve sen gelin" sesimde ki telaş bir an eksilmemiş, sadece sesim bir nebze yükselmişti.
Telefonu kapattım. Şimdi ne yapmalıydım. Ellerimin titremesini durduramıyordum.
Cihan öylece duruyordu. En ufak bir hamlesi dahi yoktu. İçimde bir kavga var ve ben bu kavganın yumruklarıyla acı çekiyordum.Nedenini anlamasam da bu kavgadan her iki kişinin sağ çıkmasını istiyordum. Cihan'ın gözlerinin tekrar kapanmasına izin veremezdim. Başından bana bakacak vaziyette düz tuttum. Korku yoktu içimde, bedenimi sarsacak kadar büyük bir endişe ve üzüntü vardı. Cihan'a bir şey olmasının endişesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...