Olaydan bir hafta geçmişti ve Bora'yla kafede buluşmaya karar kılmıştık. Zonguldak'tan sonra Bora, Gökmen'in yanında kalmış motorunu ve birkaç eşyasını aldırtmıştı. Benim kolumsa iyileşmiş pansuman ve dikiş alımı yapılmıştı.
Haluk'u nasıl halledeceğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Küçük şeytanla kafa kafaya vermiş düşünüyorduk. Birden konuşmam garipsenecek bir durum olurdu. Belki de yol yakınken dönmeliydim, hiç bu topa girmemeliydim. Elimdeki kupanın ağzını parmaklarımla dönüyor, gözlerimi sigaranın kül tablasını dikmiş oturuyordum.
Haluk'u konuşturup suçlu ya da suçsuz olduğunu da öğrenebilirdim. Suçluluğu annemin hayatı için bile tehlike oluşturabilirdi. Anneme bir zarar gelmesine dayanamazdım. Haluk'u ne kadar sevmesem de suçsuz çıkmasını istiyordum ama Haluk'la oturduğumuz an bana her şeyini anlatmayacaktı.
"Iraz" diyen hayret dolu sese başımı kaldırdığımda staj arkadaşım Ümit yüzüme bakıyordu. Gülümseyen yüzüyle hafif eğilmiş, bana seslenmişti. Ümit'i görünce yüzüm güldü ve düşüncelerimden sıyrılıp ayağa kalktım. Ümit beni belimden sarıp öperken karşılık vermiştim.
Benden ayrılınca "Gel, otur" deyip sandalyeyi gösterdim. Ümit tereddütsüz oturarak sandalyeye iyice yerleşti. Ümit gördüğüm en güler yüzlü insanlardan birisiydi. Staj günlerinde de benden kıdemli olmasının avantajını kullanmış, bana yardımda bulunmuştu. Bir yıl önce yine stajdan yaşıtım olan Oylum'la evlenmişti.
"Nasılsın" diye lafa girdi.
"İyiyim, sen nasılsın?"
"İyiyim ne olsun işte." Diye devam etti.
"Oylum nasıl?" diyerek gülümsememi büyüttüm.
"Hiç sorma" deyip sitem dolu bir nefes bıraktı.
"Ne oldu ki" deyip gülümseyerek yüzüne bakmaya devam ettim.
"Fazla duygusal" deyip göz kırptı. Yoksa?
"Hamile mi?" aklıma gelen ilk düşünceyi pat diye sormuş, Ümit'in büyüyen gülümsemesine tanıklık etmiştim. Ağızım açık şekilde
"Şaka yapıyorsun!" diyerek bir daha konuştum.
"Ciddiyim" deyip gülümsemeye devam etti.
"Çok sevindim. Kaç aylık?"
"Dört bitti"
"Gerçekten çok sevindim. Cinsiyeti belli mi?"
"Erkek" deyip tüm dişlerini gösterdi.
Kahkaha atarak karşılık verdim "Allah uzun ömür versin"
"Sağ ol canım benim. Sende var mı bir şeyler?"
"Bende" deyip kahkaha atmaya başladım. Kahkahama karşılık yüzündeki gülümseme büyüdükçe büyüyordu.
"Var gibide yok gibide."
"Nasıl oluyor o"
"Boş ver" deyip tekrar gülmeye başladık. Sonuçta Bora'yı fazla seviyordum. Hatta sevgisinden nefes alamayacak dereceye geliyordum ama sevgili değildik.
"Anladım" derken başını sallıyordu.
Kahvemi yudumlayıp Ümit'e baktım, her zamanki gibi çok mutluydu.
Sağımdan gelen sese başımı çevirip yine içimdeki her şeyi serbest bırakarak yaklaşan Zeus'a baktım.
"Iraz"
Ayağa kalkarken Ümit'te kalkmış öylece ikimize bakıyordu.
Bora hiç beklemediğim bir şekilde yaklaşıp sıkıca beni sarmıştı. Başım boynuna gömülmüş ellerimi otomatik olarak Bora'nın bedenine sarmıştım. Kokusunu içime çekiyordum ve huzur yine ordaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN
General Fictionİnsanlar iki milyon soluk alıp verme, bir milyar kalp atışı, üç yüz milyon mide kasılması ve yirmi milyar göz kırpması arasında yaşar. Ben hayatımın tüm soluklarını, tüm kalp atışlarını, mide kasılmalarını ve göz kırpmalarını o günden sonra yaşadım...