Felaketin şaşırtıcı derecede daha da felaketleşmesi sadece birkaç dakika içinde gerçekleşmişti. Ne olduğunu anlamak için verdiğim uğraş anlamsızdı, her şey ama her şey bir savaşı andırıyordu. Bu kafeyi daha önce hiç bu şekilde görmemiştim. Havada uçuşan bardaklar, bağrışmalar, devrilen masa ve sandalyeler; tüm bunlar kafenin bir harabe gibi görünmesine neden olmuştu. Kavga her geçen saniyeyle birlikte daha da büyüyordu.
Likör şişesinin parçalanması felaketler zincirinin ilk basamağıydı. Zaten fena halde öfkeli olan Baekhyun ben daha ne olduğunu anlayamadan kalabalık arkadaş grubunun içine dalıp uzun boylu kepçe kulaklı bir adamı yumruklamaya başladı. Her şey bundan sonra fenalaştı zaten, tahminimce isminin Chanyeol olduğu adamın arkadaşları Baekhyun'u şiddet kullanarak adamdan uzaklaştırmaya çalışınca devreye Kyungsoo girdi. Kyungsoo'nun olaya katılması savaşın başladığı anlamına geldiği için işin içine biz de karıştık, bizim olaya dahil olmamızla beraber kafedeki diğer müşteriler de karşı tarafa cephe aldılar. Baekhyun tekrar Chanyeol denen sırığı dövmeye dönünce adamın arkadaşları da bize yöneldi.
Her şey anlamsız derecede anlamsızdı. Hiç tanımadığım bir adamla kavga ediyordum ve dayak yiyen taraf kesinlikle o değildi, elbette elimden geldiğince kendimi savunmaya çalışıyordum. Adam doğrudan ağzıma odaklanmıştı, kan tüm ağzımını doldururken ben de adamın karnına kuvvetli olduğunu düşündüğüm bir yumruk indirdim. Dişsiz bir damat kesinlikle düğün için uygun değildi bu yüzden mümkün olduğunda kendimi korumaya çalışıyordum. Sonunda Kyungsoo adamı üzerimden çektiğinde rahat sıfatını kesinlikle hak etmeyen bir nefes aldım. Ölüm, ölüm can yakar mıydı? Evet kafamdan geçen buydu fakat bu karmaşının içinde Harry Potter'a bağlamaya gerek yoktu. Baekhyun'u bulacak ve bu saçma kavgayı hemen sonlandırmasını söyleyecektim.
Bir başkasının menziline girmemeye çalışarak kafenin içini taradı gözlerim, böylesine bir karmaşaya ev sahipliği yaptığı ilk andı. Tezgahın üzerinde duran tüm şişeler ve bardaklar yerlere saçılmıştı, balkona açılan kapının birkaç camı kırılmıştı. Tüm bunlara sebep olan tek şeyin bir kavga olması akıl almaz geliyordu artık. Kafede herkes birbirine girmişti, düzenli olarak gelen müşterilerle birlik olunca bize saldıran adamlardan birkaç kafa üstündük. Chen bir köşede adamın biriyle onurlu bir mücadele veriyordu, onun için diyebileceğim en iyi şey buydu. Kai de kavgaya karışanlar arasındaydı, tüm sinirini adamın birini tekmeleyerek çıkartıyordu, duygusal olarak beni tekmelemesindense fiziksel olarak sinirini başkasının üstüne dökmesini tercih edeceğimden onun yanından bile geçmeme kararı almıştım. Hiç görmemiş gibi yapacaktım.
Sonunda Baekhyun'u gördüğümde karşılaştığım manzara beni zerre kadar şaşırtmadı. Chanyeol denen adam dizlerinin üzerine çökmüştü ve Baekhyun arkasından kollarıyla boynunu kilitlediği için zar zor nefes alıyordu. Kavganın neyden ötürü çıktığına anlam veremiyordum, o an için bildiğim tek şey Baekhyun'un gözlerinin dönmüş olduğuydu; adamı öldürecek kadar feci şekilde hem de.
"Beak..." dedim ortama hakaret sayılacak kadar sakin adımlarla, "adamı öldüreceksin!"
Fakat Baekhyun beni zerre kadar takmadı, ben de bunun üzerine tüm her şeyi göze alarak Baekhyun'un kollarını Chanyeol'un kafasından çözmeye çalıştım. Bu pek de kolay değildi doğrusu, ben onu çekmeye çalıştıkça Baek adamı daha da sıkı sarıyordu.
"Baekhyun yeter artık bırak şunu, bırak dedim!"
Baek adamın mosmor kesildiğini fark etmiş olacak ki kollarını gevşetti, sinirle soluyordu; tam adama tekme geçirecekken kollarımı beline dolayıp onu kendime çektim.
"Kendine gel!" diye bağırdım Chanyeol'un öksürükleri arasından, çömeldiği yerde iki büklüm olmuş ciğerlerine hava çekmek için uğraşıyordu. "Kafayı mı yedin? Durduk yere neden saldırıyorsun adama?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
H4N // sekai
FanfictionHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...