"Kapa çeneni Sehun, kapa çeneni Sehun, kapa çeneni Sehun..."
Kulağımda yankılanan sesinin bana sadece bunları söylemesi ilginçti, sanki aklım kötü olanları hatırlayıp bana işkence çektirmeye çalışıyordu. Sesini özlemiş olsam da aklımda onun sesine dair sadece bunların kalmasını istemiyordum, her şeyden önce bunu hak etmiyordum. Bana söylediği tüm kötü şeyler içimde koca bir karanlık oluşturarak zihnimi işgal ediyordu. Kendimi iyi olanları da hatırlayabilmek için zorladım.
"Çok güzelsin.."
Öylesine silik bir anıydı ki içimdeki karanlık dumana cılız bir üfleme gibi gelmişti sadece, acıyı dindirmemiş aksine 'bu acı dinmez.' diyerek çekip gitmişti.
"Berbat görünüyorsun."
Bana bunu dediği gün nasıl göründüğümü düşünmeye çalıştım, çok mu çökmüştüm, çirkin miydim, ruhum muydu ona çirkin gelen. Neden ben onun her bir zerresine aşıkken o beni 'berbat' olarak görmüştü o gün?
"Sen hayatımda tanıdığım en aptal insansın Sehun."
Haklıydı, kesinlikle öyleydim.
"Nereye gidersen git, zerre kadar umrumda değil Sehun. Siktir git."
Bunu söylerken ne düşündüğünü merak ettim. Gitmeyeceğimi biliyor muydu? Gitmeyeceğimden emindi ya da o gün kalacağımdan. Hiç gitmeyeceğimi düşünmüştü belki de ve ben gitmiştim, öyle basit olmamışt üstelik, içime otoban dolusu acıyı sıkıştırıp öyle gitmiştim. Ardından o da gitmişti, hiçbir haber vermeden. Ve işte çıldırmak üzereydim, Jongin bir haftadır yoktu.
"Ben Kim Kai, senin bildiğin şekilde sadece Jongin, bugünden itibaren seni koruyup kollayacağıma, iyi günde ve kötü günde yanında olacağıma söz veriyorum."
Neredeydi? Neden verdiği sözü tutmamıştı? Kötü gün sayılmıyordu bu? Kötüydü işte, ölüyordum. O güne dek olan şey 'ölmek üzereyim'miş, işte tam da o an ölüyordum. Bana söz vermişti, neredeydi şimdi? Peki ya ben, ben neden ona verdiğim sözü tutmamıştım.
"Her şey bitene kadar tadını çıkarmak isterdim fakat yapamam, bu hisse alışırsam ellerimden kaydığında kalan parçalarımı toparlayamam."
Belki de kalan parçalarını toparlıyor diye düşündüm, bir araya gelmeye çalışıyor, benden uzakta parçalarıyla yeni bir hayat kurmaya çalışıyor. Bunun için onu suçlayamazdım fakat ben ne haldeydim, ben ne yapacaktım. Gittikçe daha fazla parçalanıyordum ve parçalarım yere düşmüyor, benden ayrıldıkları an kayboluyorlardı.
"Sen kasırgasın."
"Sen varken uyumakta zorlandığımı söylemiş olsam da sen yokken hiç uyuyamıyorum."
"Bir gün gideceksin."
Demem gereken şey 'bir gün gitmeme sebep olacaksın'dı. Son zamanlarda o kadar çok boş vaktim vardı ki yaşadığımız her bir günü düşünüp duruyordum. Onunla olduğum her saniyeyi, bana dediği her şeyi. Mesela ben onun sesini duymak için her saniye umut ederken onun benden sesimi kesmemi istediği onca seferi düşünüyordum. Beni seviyordu, buna da emindim fakat beni sevmeyi istemediğini, kendini engellediğini de biliyordum. Ben ona olan sevgimi her saniye büyütürken onun bunu üstüne yapışmış çirkin bir sinek misali gördüğünü düşünüyordum. Bunları düşünmek elimde değildi fakat bir tercih hakkım olsaydı yine de düşüneceğime emindim. Onu unutmak ölümüne korktuğum bir şeydi ve tüm bunlar, acı verici olsa da anılarımı tazelemek onu unutmadan bir günümü daha bitirdiğimi gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
H4N // sekai
FanfictionHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...