Sadece beş okulun bulunduğu küçük kasabamızın en iyi lisesinden dereceyle mezun olduğum gün büyük bir felaket yaşadım. Her ne kadar çok sonraları yerini başka günlere bırakacak olsa da o sabah geleceği göremediğim için bunun farkında değildim bu yüzden liseden mezun oluşumun şerefine o güne hayatım boyunca yaşadığım en mutlu gün diyordum. Gerçekten öyleydi ama, sabah uyandığımda huzurluydum, son kez okula giderken huzurluydum, okulda son dakikalarımı geçirirken mutluluktan ölmek üzereydim, akşam tüm son sınıfların katılacağı o büyük partiye giderken tek yapabildiğim aptal aptal sırıtmaktı yani, evet haklıydım hayatımın en mutlu günüydü işte.
Doğrusu biraz erken karar vermişim, her zaman öyle yaparım zaten, o gün 'en mutlu gün' denen şeyin tamamen bir felaket çağrısı olduğunu öğrenmem gerekiyordu fakat ben akıllanmadım ve bu tür günlerin bir çeşit tersine işleyen karma olduğunu kabullenemedim. Her şeyin gayet eğlenceli ve en önemlisi yolunda olduğunu düşündüm. Hemen ardından ise tüm lise hayatım boyunca bana hayatı zindan eden Amber beni havuza attı. Öylece sırtımdan ittirip soğuk suyla aramda seviyeli bir ilişkinin başlamasına neden oldu ve sanki çok eğlenceliymiş gibi sağlam bir kahkaha patlattı, hemen ardından bir senfoni orkestrasını aratmayacak şekilde diğer öğrenciler de ona eşlik edip rezilliğimle eğlendiler. Yani lise hayatımın son günü büyük bir felaketle sonuçlandı tıpkı diğer en mutlu günümde olduğu gibi.
Jongin'le evlendiğimiz gün için hayatımın en mutlu günü dediğimi hatırlıyordum. Bazı kelimelerin ne sonuçlar doğuracağını anlamam bayağı uzun sürdü. Öyle dememliydim belki de, en son bu cümleyi kurduğumda tüm okulun önünde rezil olmuştum, bunu düşünmeliydim. Belki de o zaman Jongin'le aramız çok daha iyi olabilirdi, belki de o zaman Jongin daha fazla incinmemem için ufak da olsa bir çaba gösterirdi. Şimdiyse daha fazla dibe batamam dediğim her an için bir çeşit karşılık olarak herhalde daha fazla dibe batıyordum. Gülümsemelerimin bedelini ödüyordum. Mutluluklarım acı çektiğim her saniye onları hatırlayıp daha fazla acı çekmem içindi sanki. Her artı fazladan bir eksiyle geri dönüyordu bana.Her seferinde kendime aynı şeyi söyleyip duruyordum. Böyle olmamalıydı. Yaşadığımız her şey, baştan aşağı böyle olmamalıydı. Bu normal değildi, evet insanlar acı çekerlerdi fakat bu kadar fazla değil. Her şeyin bir sınırı vardı ve ben o sınırı çoktan aşmıştım. Sadece Jongin'le mutlu olmak istemiştim ve sonuç buydu. Ben bunu hak etmiyordum.
Elimdeki Markus Zusak kitabını karnıma yerleştirip gözlerimi son birkaç gündür fazlasıyla haşir neşir olduğum tavana diktim, bembeyaz tavanda küçük ancak çok dikkatli bakıldığında fark edilen siyah bir leke vardı. Kendimi son zamanlarda o lekeye benzetmekten alamıyordum. Gözlerimi tavandan çekip küçük sade odada gezdirdim. Gidebileceğim en uzak yere gitmiş yani yatak odasının hemen yanındaki misafir odasına yerleşmiştim. Yeni odam fazlasıyla küçüktü fakat bundan şikayetçi olduğumu söyleyemezdim, aksine kendimi oradayken güvende hissediyordum. Misafir odası olduğu için ilk yerleştiğim zamanlar içinde pek bir şey bulunmuyordu, tek kişilik bir yatak, küçük bir çekmece, bir dolap ve küçük bir sehpadan ibaretti. Elimden geldiğince içini doldurmaya çalışmıştım, küçük ışıklarımı asmış, iş çıkışı aldığım yuvarlak fenerlerle odayı aydınlatmaya çalışmıştım. Bir şekilde yaşamaya çalışıyordum. Jongin'den bir oda uzakta, küçük bir yatağa tek başıma girip nefes almayı deniyordum. Gidememenin ağır yükünü omuzlarımdan söküp atmaya çalışırken bunun bile bir aşama olduğunu kendime söyleyip duruyordum. Acı çekiyordum, geçmesini bekliyordum, geçmiyordu.
Kızgındım, kırgındım. Onu bırakıp gidemediğim için kendime kızıyordum, eğer gidersem gelmeyeceğine o kadar çok emindim ki bunu göze alamazdım. O evden çıktığım an her şeyin biteceğine Jongin'in bir daha asla yüzünü görmeyeceğime emindim. Bu gerçeğin yanında getirdiği çaresizlik beni öldürüyordu. Jongin yaram olduğu kadar ilacımdı, elinde hem beni öldürecek hem de yaşatacak fırsatı vardı, o ise öldürmeyi seçiyordu. Bu yüzden kendime olan kızgınlığım yanından geçmese de ona da kızgındım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
H4N // sekai
FanfictionHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...