"Yettin artık!"
İçimdeki öfkeyi bastıramıyordum. Karanlık eve doğru ilk adımımı atıp sinirle tüm aydınlatmaları açmaya koyuldum. Onca katı sanki merdivenlerle çıkmışım gibi zorlukla soluyordum, ellerim ağırdan titremeye başlamıştı. Son ışığı da resmen duvarı yumruklayarak açtıktan sonra arkama bir kere bile bakmadan salona yöneldim, aynı anda dış kapı tüm apartmanı ayağa kaldıracak bir gürültüyle yerine yerleşti.
"Sana inanamıyorum." dedim üzerimdeki ceketi çıkartırken, nefeslerim boğazıma takılıyor ve bir şekilde hareket etmemi engelliyordu. Titrek bir nefes aldım, konuşmakta zorluk çeksem de kendime engel olamıyordum. "Bu, sen, o kadar saçmalıyorsun ki sadece yetti!"
Kelimelerim tamamen birbirine giriyordu. Boynumu da onunla birlikte sökmek istiyormuşcasına çekiştirdiğim kravatı serbest bırakıp ona döndüm. Her ne kadar konuşmasa da onun da sinir konusunda benden aşağı kalır yanı yoktu. Ceketini çıkartmış, kol düğmelerini hırsla açmaya çalışıyordu, bu konuda tam bir beceriksizdi, o an bununla uğraşmasından bile nefret ediyordum. Sinirle kararan gözlerinden, birbirine girmiş saçlarından nefret ediyordum. Sonunda kol düğmelerini çekiştirmekten vazgeçip hırsla kollarını iki yana bırakıp yüzüme baktı.
"Tanrı aşkına asıl sana yetti!" dedi bağırarak, gözlerinden ateş çıkıyordu. Tüm yol boyunca tartıştığımız, birbirimize bağırıp durmamız yetmemişti. İkimizin de öfkesi hala yerli yerinde duruyordu. "Buna katlanmak zorunda değilim anlamıyorsun, bunu görüp durmak zorunda değilim!"
"Katlandığın hiçbir halt yok." Köpürüyordum. Hızla ona doğru birkaç adım attım ve koluna uzandım. Az önce çıkartmak için uğraştığı kol düğmelerini çıkartırken bana izin verdi, aynı zamanda hırsla soluduğu nefesini yüzümde ve ateş saçan gözlerini çok daha yakınımda hissediyordum. "Sadece aptal kuruntularınla beni bunaltıyorsun, yaptığın tek şey bu."
Sonunda düğmeleri çıkartmayı başardığımda hırsımı onlardan çıkartmak istiyormuş gibi bir köşeye fırlattım ve tekrar eski yerime döndüm. Jongin'se şokla açılmış gözlerini üzerime dikmişti.
"Ben mi aptalca kuruntularımla seni bunaltıyorum." kendini gösterirken bağırdı. "Gittiğimiz her yerde birileri senin ağzına düşüyor ve ben aptalca kuruntular yapıyorum öyle mi?"
"Evet aynen öyle yapıyorsun, her seferinde tek yaptığın bana bağırmak ve ben artık alttan alan taraf olmayacağım."
Öfke damarlarıma büyük bir baskı yapıyordu. Sinirlerime hakim olamıyordum. Aslında gece oldukça güzel başlamıştı. Jongin'le onun saygı değer çevresinden olan birilerinin verdiği bir davete katılmıştık. Evdeki basit yaşamımıza, tv şovu izleyip birbirimize sokularak dondurma yediğimiz gecelere büyük bir zıtlık örneği olan davet normal bir şekilde başlamıştı. Pahalı içkiler, saçma isimli yemekler, sahte gülümsemeler her şey olağan seyrinde ilerliyordu. Jongin'le ayrı yerlerde olsak da ara sıra birbirimize kaçamak bakışlar atıp gülümsüyorduk. Bazen onun için seçtiğim takımı ne kadar güzel taşıdığını hayran hayran izlerken ona yakalanıyordum. Çarpık bir gülümseme ve küçük bir göz kırpmayla karşılık veriyordu bu bakışlarıma ve ben bu göz kırpmanın tam olarak ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum, bu yüzden her seferinde elimdeki bardağı bir yere bırakıp heyecanımı bastıracak derin bir nefes alma ihtiyacı duymuştum. Gecenin sonunda böyle bir şey olacağı aklımın ucundan bile geçmemişti, ağır bir kavganın kollarındaydık.
Jongin, gecenin sonlarına doğru yanıma gelip benimle konuşmaya başlayan ve kim olduğu konusunda en ufak bir fikrimin bile olmadığı adamın bana açık açık sarktığını söyleyerek büyük bir tartışma başlatmıştı. Davetten bir anda apar topar çıkmış ve tüm yol boyunca birbirimize bağırmış durmuştuk. Adamın bana sarktığını fark etmeyecek kadar aptal değildim, yine de tüm o süreç boyunca bunun o kadar da önemli bir mesele olmadığını düşünmüş ve üzerinde durmamıştım. Unuttuğum şey ise Jongin'in ne kadar da kıskanç bir eş olduğuydu. Daha önce de birkaç defa böyle şeyler yüzünden tartışmıştık fakat o gece, nedense her şey bir anda tepe taklak olmuş gibiydi. Tartışma uzadıkça uzamış, ateşlendikçe ateşlenmişti ve işte buradaydık. Birbirimizi parçalayacak kadar sinirliydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
H4N // sekai
Fiksi PenggemarHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...