O haftaya dek Jongin'in dengesiz ruh hallerine biraz da olsa alıştığımı düşünmüştüm, o hafta ise tamamen yanıldığımı anladım. Jongin'in bu tavırlarına belki de hiçbir zaman alışamayacaktım. Bunu tam olarak nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum, sürekli ısısı değişen bir odanın içinde olmak gibiydi galiba. Bir odaya kilitlenmiştim ve birileri odanın ısı ayarlarıyla sürekli oynuyordu sanki, bir an sıcaktan sırılsıklam terliyor, artık nefes alamayacak duruma geliyor bir diğer an buz gibi soğuğa maruz kalıyordum. Jongin de bana aynen böyle hissettiriyordu. Sorun artık sıcak ve soğuk kavramını tam olarak çözemiyor olmamdı, ikisi de aynı derecede beni rahatsız ediyordu sanki.
O gece Jongin'in dengesizliği bize verebileceği en büyük hasarı vermişti. Araba kazasından sonra, hatırladıklarım tamamen küçük ayrıntılardı. Oldukça geç açılan hava yastıklarının nasıl hissettirdiği, yanan motorun keskin kokusu, arabanın ön tarafından yükselen dumanların oluşturduğu belirsiz şekiller ki o şekillerin arasında küçük bir tavşan gördüğüme neredeyse emindim, belki de çarpmanın etkisinden dolayı halüsinasyon falan görüyordum, bunların hepsini hatırlıyordum. Nefes alıp verirken hırıldayan göğsüm, kulaklarımdaki uğultunun tıpkı sahile vuran dalga seslerini anımsattığını hatırlabiliyordum. Onun dışında arabadan nasıl indiğimiz, hastaneye hangi ara gittiğimiz falan tamamen belirsiz şeylerdi. Arabaya ne olduğu ya da o hengame içinde neler yaşadığımız falan. İşin komik tarafı kazadan ufak sıyrıklarla çıkmış olan bendim, Jongin daha kötü durumdaydı. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadığım için şoktan bir türlü çıkamıyordum. Jongin'in halini görmek beni daha fazla şoka sokuyordu. Beni tutarken o kafasını çok fena çarpmış olmalıydı, yüzünün yarısı mosmor ve şişmişti, kaşının hemen üstüne midemi kaldıran birkaç dikiş atılmıştı, dudağı patlamış, boynuna da bir boyunluk takılmıştı. Bir anda içine düştüğümüz durum o kadar şaşırtıcıydı ki kendime bir türlü gelemiyordum.
Ve eve kadar da bu durum aynen böyle devam etmişti. Kazayı yaptığımız yere en yakın hastaneye gitmiş ve ayakta tedavi olmuştuk. Durum ciddi değil demişlerdi, bu yüzden eve gidebilecektik. Sadece kafasını çarptığı için Jongin'in tüm gece boyunca uyumaması gerekiyordu o kadar. Hiç kimse o anki şoktan nasıl çıkabileceğimi söylememişti, hiç kimse kafamın içindeki düşüncelerle nasıl başa çıkabileceğimi söylememişti. Çarpmanın etkisiyle kendimi sıktığım için boynumun hemen altında biraz ağrı olabileceğini bunun dışında gayet iyi olduğumu söyleyen birisi vardı, bunun doğruluğundan hiç şüphe etmiyor gibiydi. O an kafamın içinde dönüp duran, beni öldüren düşüncelerden habersizdi. Kimse bedenimdeki titremenin nasıl duracağını söylememişti. Böylelikle eve gelmiştik çünkü iyiydik. Bana göreyse durum son derece ciddiydi.
Öncelikle o boynumun altındaki ağrının biraz kavramıyla zerre kadar alakası yoktu, ağrı kesiciler hiçbir halta yaramamıştı, kaza sırasında ve kazanın ardından hissetmem gereken hemen hemen her şey yorgunluk olarak üzerime oturmuştu sanki, tüm bunlar başlı başına birer işkenceydi. Bunun dışında Jongin benden daha kötü durumda olduğu için yürümekte zorluk çekiyordu, bu yüzden eve kadar yürümesine kendi halimi unutup yardımcı olmuştum. Canının fazladan acımaması için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Bir yanımsa bunu hak etmediğini söylüyordu, onu bırakıp eve gelmemi ya da ne hali varsa görsün diyerek onu umursamamı. Belki de gerçekten yapmam gereken buydu fakat yapamıyordum. Bunun tam olarak neyle ilgili olduğu karmaşık bir durumdu, en başında ona söz vermiştim. Onu koruyup kollayacağıma dair, her zaman yanında olacağımı söylerek söz vermiştim. Evlilik tam da buydu, hastalıkta ve sağlıkta kısmı burada devreye giriyordu. O benim eşimdi, yani bir diğer parçam. Onunla birlikte benim de canım acıyordu. Jongin'in acıyla inlediği ya da ses çıkarmamak için dudaklarını birbirine bastırdığı her an benim içimden bir şeyler kopup gidiyordu sanki. Bu yüzden istesem de onu bırakamazdım, ona yardımcı olmaktan, acılarını dindirmekten rahatsız değildim. Hiçbir zaman da rahatsız olmayacağıma emindim. Sorun onun aynı şeyi benim için yapamıyor oluşuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
H4N // sekai
FanfictionHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...