Günlerden pazardı ve havada inanılmaz bir kasvet vardı. Jongin gittikten sonra yığıldığım yerden hala kalkamamıştım. Kalkıp ne yapacağımı bilmiyordum, kalktığım an neyin değişeceğini bilmiyordum. Etrafım beni her saniye daha da karanlığa gömen kara bulutlarla çevriliydi sanki, bunun depresyon olduğuna adım gibi emindim. Gözlerim tek bir noktaya kilitlenmişti, bedenim içinde ruh yokmuş gibi çökmüştü yine de biliyordum ki asıl çökmüş olan ruhumdu. Göğsümdeki sıkışmaya engel olamıyordum, düğünden önceki hafta da böyleydim. Senelerini küçük karanlık bir hücrede geçiren bir mahkumun gün yüzüne çıkması gibi gelmeye başlamıştı düğünüm, o aydınlığı görmüş ne kadar güzel olduğunu öğrenmiş ve tekrar hücreme dönmüştüm. Şimdi her şey çok daha kötüydü.
Aklımın içinde büyük bir karmaşa vardı. Keşke bu kadar zor olmasaydı diye düşündüğüm anlardan birindeydim. Keşke bu kadar karanlık olmasaydı, keşke bu kadar acı vermeseydi, keşke nefes alabilseydim. Bunların hepsi bir salise süreyle aklımdan geçip giden isteklerdi, bunlardan binlercesine sahiptim. Keşke Jongin'den vazgeçebilseydim, keşke ondan vazgeçmem gerekmeseydi, keşke daha iyi, her açıdan daha iyi olabilseydim böylelikle belki de Jongin beni birazcık da olsa görebilirdi.
Bununla nasıl başa çıkacağımı bilmediğim için bir süre daha oturmaya devam ettim. O kara bulutları üzerimden söküp atamayacağımı biliyordum. Bunu deneyemezdim bile. İnsanların depresyon haliyle ilgili ne düşündüklerini bilirsiniz, istemekle ilgili bir şey olduğunu zannederler. İstemekle alakası olmadığını ben biliyorum, bu kadar acı çekmeyi istemiyorum çünkü. Elimde olsa beni uçurumun kenarına sürükleyen her bir duyguyu içimden söküp atarım. Elimde olsa boğazıma dizilmiş her şeyin beni her geçen saniye daha da öldürmesine engel olurum. Elimde olsa Jongin'i sevmem, gerçekten sevmem, sorun onu sevmeyi bile seviyor oluşum; bunların hiçbiri benim elimde değil. Jongin'i içimden söküp atamıyorum mesela. Onu isteyerek sevmedim, ona isteyerek aşık olmadım durum bu haldeyken nasıl isteyerek onu sevmeyi bırakabilirim ki? Depresyon da böyle bir şey işte. Bir havuza isteyerek girer, yüzer ve ardından kendi isteğinizle o havuzdan çıkarsınız; istemek budur. Depresyon ise bir denizin en sığ noktasına düşüp yüzmeyi bilmemektir. Ne kadar çırpınırsanız çırpının boğulmaktan kurtulamazsın.
Üşüdüğümü hissediyordum, altındaki zeminin ağırlığımı kaldıramayıp birazdan çökeceğini hissediyordum, duvarların etrafımda döndüğünü hissediyordum. Bir kere daha göğsümün tam ortasına bir sancı saplandığında kendimi ayağa kalkmak için zorladım, biraz daha orada kalırsam çıldırabilirdim. Ayağa kalkabilmem için bir yerlerden destek almam gerekliydi fakat duvarlar hem beni boğacak kadar yakınımda hem de onlara dokunamayacağım kadar uzağımda kalıyordu. Avuç içlerimi altımdaki zemine bastırıp yerden destek alarak doğrulabildim ancak. Olduğum yere o kadar yabancıydım ki nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum. Jongin eşyalarımı nereye koydu en ufak bir fikrim bile yoktu, doğrusu o günden sonra ne yapacağım konusunda bile herhangi bir fikrim yoktu.
Önce banyoyu bulup hala üzerimde duran damatlığı çıkardım ve hızlı bir duş aldım. Duşun hemen ardından Jongin'in eşyalarımı nereye koyduğunu aramaya başladım, ilginç bir şekilde onun odasındaydı ve açılmayı bekliyorlardı. O an bunu yapabilecek halde olmadığım için içinden hızla birkaç parça çıkartıp üzerime geçirdikten sonra tekrar salona döndüm. Geceyi geçirdiğim kanepeye uzandım, eve bakmak istemiyordum çünkü etrafımdaki karanlık o kadar sarmıştı ki beni baktığım noktaları gözlerimin algılamayacağına emindim. Bu yüzden televizyonu da açmadım. Telefonumun nerede olduğunu bile bilmiyordum. İçimden hiçbir şey gelmiyordu ben de hiçbir şey yapmadım. Saatlerin ilerlemesinden mi yoksa benim karanlığımın etkisinden mi bilmem hava da karardı. Jongin havanın kararmasından çok sonra geldi. Orada ne aradığımı sormasını beklemedim, evliliğimizin ilk gününde nerede olduğunu açıklamasını beklemedim; o da bunların hiçbirini yapmadı zaten. Sanki orada hiç yokmuşum gibi salona girdi, mutfağa gidip sessizce bir şeyler yaptı ve tekrar salondan çıkıp odasına döndü. Öylece uzanmaya devam ettim. O gece orada uyudum. Ertesi sabah uyandığımda Jongin evde değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
H4N // sekai
FanfictionHun for Nini Biliyorum sen de üzüldün ama ben bittim artık, mahvoldum. Beni sen mahvettin demiyorum ama mahvoldum. "Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz." demişti Frida, ben artık dayanamıyorum Jongin, senin için bile...