6 - Ateş Oku vs Kayan Yıldız

13.7K 1.2K 327
                                    

Bazı cümleler anlamsız gelebilir çünkü gerçekten anlamsızlar.

Kafeye döndüğümde saat gece yarısına yaklaşıyordu. Jongin'le bir süre daha o bankta oturmuş ardından ayrılmıştık. O ana dek ne o bir şey söylemiş ne de ben daha fazla konuşacak takati bulmuştum kendimde. Sadece buna katlanamadığımı düşünüp durmuştum orada, katlanamıyordum artık. Jongin'in beni sevmiyor oluşu, beni görmezden geliyor oluşu falan değil de sessizliği öldürüyordu beni. O sessizlik anlarında konuşacakken söyleyebileceği şeylerden çok daha fazlasını söylüyordu, en çok o tür anlarda beni sevmediğini anlıyor ve tüm ihtimalleri öldürmek istiyordum. Jongin hissettiği şeyleri açık açık yüzüme söylemiyordu çünkü o kadar yoğundu ki duyguları o söylemeden de içindeki tüm hisleri hissedebiliyordum. Bu yüzüme karşı bağıra bağıra beni sevmediğini söylemesinden çok daha kötüydü. Ve onunla evlenmek üzereydim, aşk denilen şey insana neler yaptırıyordu işte.

Kafeye girerken aklım her zamanki gibi Jongin'deydi, hayatıma sadece birkaç ay önce girmişti. Onu tanımıyordum, tam olarak kim olduğunu bilmiyordum, yaşadığı yer bile benim için muammaydı, elini tutmamış, onu öpmemiş, doya doya sarılıp kokusunu içime çekmemiştim. Tüm bunlara rağmen her geçen günle birlikte içimdeki sevginin daha da büyümesine engel olamıyordum. Bu öyle bir sevgiydi ki elimi ayağımı bağlıyor bazen nefes dahi aldırmıyordu.

Tüm bunları aklımın bir köşesine itip gözlerimi bir harabeden farksız olan kafenin içinde gezdirdim. Kavga sona ermişti, karşı taraftan kimse görünmüyordu etrafta, bizimkiler ise farklı farklı köşelere yığılmış savaşın yaralarını kapatmaya çalışıyorlardı. Soo sırtını tezgahın yanında duran duvara dayamış ve bacaklarını uzatmıştı, yüzünde hiçbir yara izi yoktu, sadece biraz yorulmuş görünüyordu. Chen kafasını onun dizlerine koymuş ve inliyordu, fena dayak yemişti, yüzü kandan ve morluklardan görünmüyordu neredeyse. Baekhyun birkaç saat önce Chanyeol'u dövdüğü noktaya oturmuş ve boşluğa bakıyordu. Sık sık kafeye geldikleri için neredeyse bizden biri olarak gördüğüm Suho ve Lay de bir köşede oturmuşlardı. Suho, Lay'in yüzündeki lekeleri ıslak bir bezle silmeye çalışıyordu. Kafe ise felaket haldeydi, tüm masalar ve sandalyeler devrilmiş, tüm şişeler ve bardaklar kırılmıştı. O an içimi rahatlatan tek şey Ateş Oku'nu kurtarmış olmamdı, kalan her şey felaket görünüyordu.

Chen bir kere daha inleyince ona döndüm, ellerinden birini kaldırıp dizine uzandığı Soo'nun elini tutmuştu. Üstündeki tişört yaka kısmından parçalanmıştı, Soo boştaki eliyle Chen'in saçlarını terli alnından çekerken o sanki hala dayak yemeye devam ediyormuş gibi acıyla inliyordu. Olayı biraz abarttığı ortadaydı, doğrusu prim yaptığının farkındaydım. Benim aksime Kyungsoo bunun farkına varmamış ve normalindan bir tık daha az psikopatça bakmaya başlamıştı, onu her gün gören biri olarak söyleyebilirdim ki çok az yumuşamış gibiydi ki bu kesinlikle onluk bir davranış değildi.

"Ateş Oku!" Baekhyun'un çığlığını duyunca bakışlarımı ona çevirdim. Heyecanla elimdeki süpürgeye bakıyordu.

"Birisi çaldı sandım!" dedi heyecanla ileri doğru atılıp. "Çok korktum Tanrım."

O elimdeki Ateş Oku'nu çekip onunla aşk yaşamaya başlerken ben de bulduğum en temiz noktaya çöktüm. Masa ve sandalyelerden umudu kesmiştim artık. Üç Süpürge benim iç dünyamdan bile daha karmaşık bir hale gelmişti ki bu baya ciddi bir durumdu. Her şey bir yana tüm bu olayların başlama sebebi fazlasıyla ilginçti. Ateş Oku'nu kurtarma operasyonu, Jongin yüzünden girdiğim günlük depresyon derken Baekhyun'un Chanyeol'u döverken söylediği şeyleri tamamen unutmuştum. Kıçıma ne olduğu belirsiz bir parçanın girmemesi için dikkat ederek hafifçe Baekhyun'a yaklaştım, elindeki süpürgeyi bir bebeği sever gibi sevmeye daldığı için ona yaklaştığımın farkında değildi.

H4N // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin