20 - Parmak Uçlarında Yüksel

16.5K 1.3K 836
                                    

Hatırlama amaçlı Jongin'in terası medyada

Her şeyden önce biraz sarhoştum. Ama sarhoş olmasam da o an dediğim şeyleri diyeceğime emindim. Bunun sarhoşlukla alakası yoktu, bunu her an ve her şekilde diyebilirdim. Dünyadaki her şey değişkenken değişmeyen tek şey buydu çünkü. Sadece o an sarhoş olmam bir dakika içinde on defa falan söylememe neden oluyordu.

"Onu seviyorum." Xiumin'e döndüğümde sabırla beni dinlediğini gördüm, o gece bininci defa aynı şeyi tekrar etmiştim ve o çenemi kapatmamı söylemek yerine anlayışla yüzüme bakmıştı. "Onu gerçekten seviyorum. Bana böyle davranması beni ondan uzaklaştırmıyor, aksine her geçen saniye daha büyük bir umutsuzlukla istiyorum onu. Jongin'e çaresizce aşığım, bitti, bu kadar."

"Belki de onu uzaklaştıran budur." Gözlerim ani bir hareketle Xiumin'in gözlerini buldu, beraber Üç Süpürge'nin balkonunda oturuyorduk. O an benimle konuşuyor olsa da
bana değil de kafenin içine bakıyordu. Fazlasıyla dalgın olmasına rağmen ona baktığımı fark edince gözlerini bana çevirdi.

"Ne demeye çalışıyorsun." dedim, Xiumin omuz silkip baş parmağını elindeki bira şişesinin başında gezdirmeye başladı.

"Yani tam olarak uzaklaştıran diyemeyiz aslında." dedi tamamen bana dönüp. "Bilirsin, bazı insanlar bundan hoşlanır. Belki de onun peşinde koşmandan hoşlanıyordur, belki de seni koşarken görmeyi seviyordur."

"Hayır, Jongin'in o tarz insanlardan olmadığına eminim."

"Bilmiyorum, aklıma başka hiçbir şey gelmiyor inan." Xiumin bir kere daha omuz silkip elindeki biradan bir yudum aldı, ben de onun yaptığını yağtım fakat benim aldığım yudum çok daha büyüktü. Buna ihtiyacım vardı. "Aslına bakarsan iyi birine benziyor, neden böyle yaptığını anlayamıyorum."

Aynı anda ikimiz de kafamızı çevirip kafenin içinde oturan Jongin'e baktık. Elindeki bardaktan bir yudum alırken gözleri ona bir şeyler anlatan Chen'in üzerindeydi. En azından arkadaşlarıma karşı kibar davranıyor diye düşündüm, bu da bir şeydi sonuçta. Ve o gün benimle Üç Süpürge'ye gelmesini istediğimde de kabul etmişti. Pekala öncesinde öldürücü derecede soğuk bir bakış atmış ardından benim eklediğim acıtasyon dolu lütfen'e göz devirip öyle kabul etmişti fakat işte oradaydı, ben balkonda Xiumin'le onun hakkında konuşurken o Chen'in cehennem kadar boğucu gevezeliğine maruz kalıyordu, şimdiye kadar hiçbir şekilde ona çıkışmamış bana yaptığı gibi kes sesini diye bağırmamıştı. Belki de bu tavırlarını sadece bana göstermekten hoşlanıyordu.

"Evde durumlar nasıl peki? Bir şekilde iletişim kuruyorsunuzdur mutlaka."

Kısık, baştan sona alay içeren bir kahkaha atıp Xiumin'in şaşkınlıkla bana bakmasına sebep oldum.

"Mükemmel bir iletişimimiz var." dedim olabildiğince ciddi durmaya çalışarak, "Yani sabah uyanıyoruz, sessiz sedasız hazırlanıyoruz. Ayrı arabalara binip işe gidiyoruz ardından eve gelip televizyon karşısında bir şeyler yedikten sonra uyuyoruz. Bazen ikimizden biri hastanede nöbetçiyse diğerine haber veriyor, sadece bu. Bunu iletişimden sayıyorsak evet harika bir iletişimimiz var."

Tüm bunlar rahatsız edici düzeyde doğruydu. Jongin'le iletişimimiz yerlerde geziyordu. Evlendikten sonra en fazla Bay Lee olayında bir şekilde iletişim kurmuştuk ve o da iki tarafında saçma sapan konuşmasından öteye gitmemişti, üstelik arabadaki kavgadan sonra ikimiz de bunun konusunu açmamıştık. Her ne kadar kendimi oyalayıp bunu takmamaya çalışsam da böyle olmak inanılmaz derecede zordu. Jongin'le konuşamamaktan nefret ediyordum. Aynı evde yaşamamıza rağmen onun hakkında hala hiçbir şey bilmiyor olmaktan nefret ediyordum. Bazı anlar tek istediğim hiç durmadan saatlerce onunla konuşmak oluyordu, bazense sadece onun sesini duymak istiyordum. Hemen yanı başımda olmasına rağmen onun sesini özlüyordum. Ağzından ismimin şefkatle dökülmesi nasıl hissettiriyor hatırlamak istiyordum, bağırarak değil de sevgiyle 'Sehun' demesini bekliyordum.

H4N // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin