Emre Altuğ-Yani...
Eski filmlerde kaldı böyle sözler deniyor. Ama simdi filmler bile eskimiyor. Yani olmuyor, olmuyor istesem de. Kimse gelmiyor, beklesem de...
Beni delirtmek mi istiyorsunuz? Delirtin ulan! Zaten uğraştığım az şey var. Bu vücut, bu kalp, bu sevgi, bu arkadaşlıklar! Delirtin haydi, sizde delirtsenize! SELİM şerefsizi iki adım gerimde bir kızla el ele kahkahalar atarak ilerliyor. Sinirlenmeyeceğim ama kız çok güzel! Ve Selim'in gözlerinin için gülüyor!
GÜLEMEZ! ONUN BELASINI SİKERİM GÜLEMEZ!!!
Beni fark ettiğinde yüzü düşmüştü bu ona yeter deyip geri dönecektim ama yapamam fıtratıma ters! Geri doğru ilerlerken Sümeyye'nin 'Hih!' yaptığını duymuştum.
"Selim?"
Gözümü kırpıp 'Naber?' dercesine bakmıştım ona doğru. Kız ağzını açtığında Selim'in elini sıktığını görmüştüm fakat kız bu hareketine karşılığı aynen şöyle vermişti.
"Neler oluyor bu kız da kim Selim? Arkadaşın falan mı?"
"Bir dur Tuğçe."
"Ne demek bu?"
"Kız arkadaşım. Tuğçe. Bu da eski sevgilim Zeynep."
"Ayyy ne kadar zevksizmişsin Selim."
"Zevksiz olduğu ortada bak şimdi senin elini tutuyor değil mi tatlışko?"
"Selim seçmedi beni ben onu seçtim. Bu günde birinci yıl dönümümüz onu kutluyoruz."
Küfür etmek serbest. Kaçıncı dedi o? On-on beş gün önce ben bu adamla aynı evde yaşıyordum be! Ne demek birinci yıl dönümümüz!!
"Gerçekten mi? Bizde bir ay önce Selimle üçüncü yılımızı kutlamıştık."
"Selim bu şişko ne diyor sevgilim yaaa?"
Şişko dedi. Bana şişko dedi. HAKLI!
Sümeyye tüm olup bitenlere şahit olurken elinde telefonuyla oynuyordu. Kızı yolabilirdim. Selim'i dövebilirdim. Bağırıp çağırıp herkesi etrafımıza toparlayabilirdim! Ama yapmadım. İçime gömdüm her şeyi ve arkamı dönüp yürüdüm.
***
Bir yere oturmuştuk sanırım gözümün önünde sadece siyah benekler vardı. Selim hiç bir şey yapmamıştı. Bir kaç gece önce konuşalım diye yalvaran adam şu anda arkamdan bile gelmemişti!
Ölesim tutmuştu şuanda. Birilerine sarılmak ve sabaha kadar ağlamak istiyordum. Sarılacak kimsem bile yoktu. Sadece Sümeyye yanımdaydı ve onunda moralini bozamazdım.
"Gideyim ben."
"Nereye gideceksin?"
"Çınar evin anahtarını verdi oraya gideyim."
"Sinan'ı çağırdım seni bırakalım."
"Olur, inan bana minibüse binecek halim falan yok."
"İç çayını biraz sakinleşirsin hem. Papatya çayı önündeki."
Yudumlarımı onu sindirmek istercesine çektim içime. Sümeyye yorum bile yapmıyordu. Tanıyordu beni. Hemde iyi tanıyordu. Adını andığı anda sinir krizi geçireceğimi de çok iyi biliyordu. Kafamı kapıya döndürdüğüm de Sinan'ı gördüm. Bunlar ne ara bu kadar alışmıştı birbirlerine ya hu! At kafandan Selim'i at at at!
"Hoş geldin damat."
"Hoş bulduk. Ne yaptınız aldınız mı elbiseyi?"
"Ay! Biz onu unuttuk ya hu! Ama beğendik yani gidip alınacak sadece."
"Büyük bir kısmı halledilmiş. İyi bakalım."
Başımın ağrısından gözlerimi açamaz duruma gelmiştim. Onlar kendi aralarında konuşurken ben içimden türküler söylüyordum tam depresyonluk havamdaydım. Üzerine iyi gelmişti bu da.
***
"Teşekkür ederim bıraktığınız için."
"Rica ederiz baldız hadi iki gece sonra görüşürüz. Bak Çınar benim davetlim unutma."
"Peki söylerim akşama."
Evin anahtarlarını çantamdan çıkarıp demir kapıyı açtım. Kendimi içeri atmamla hıçkırıklarımın kurbanı olmuştum.
"Senin Allah belanı versin tamam mı?"
"Ölürsün inşallah. Hatta ölmek basit oldu. GEBER SELİM GEBER!"
"Ya neden her bok olay benim başıma geliyor! Cenabet falanda değilim ki!"
"Bana yaptıkların karından kızından çıksın inşallaahh! Ablandan çıksın tamam mı ablanında ağzına sıçayım göt kafalı bücür!"
Adımlarım kapıda son bulduğunda çapraz daireden bana gözlerini dikip bakan birisi vardı. Başım öyle bir dönmüştü ki az daha tutmasa düşecektim.
"İyi misin?"
"İyiyim Eyüp defol git."
"İyi gözükmüyorsun. Gel bana geçelim."
"Ya bak çok sinirliyim şurada senin ağzına sıçmamam için bir sebep yok. Kaşınma gir evine."
Derken bile çocuk elimden anahtarı almış kapıyı açmıştı. Anahtarıda içeri fırlatmıştı. Ben ayakkabılarımı girişte çıkarmış ve gözlerimdeki yaşları görmezden gelip kendimi koltuğa atmıştım. Saat kaçtı allah aşkına. Bu acının üzerinden kaç saat geçmişti. Lan ben neden acı çekiyorum böyle? Selim'i sevmiyorum evet. Ama benimle birlikteyken başka bir kızla daha birlikteymiş. Ben onun evini temizlerken ben onun buzdolabını doldururken o başka bir kızla daha berabermiş! Canımı sıkan buydu! Orospu çocuğu! Onun tüm sülalesinin üzerinden traktör geçsin inşallah.
***
Bir kaç saat sonra Çınar'ın tüm içkilerini içip yerde otururken bulmuştum kendimi. Çınar içki içiyormuş inanabiliyor musunuz? O sağlıklı adam, o yakışıklı adam. O adam benim sevgilim ve ben onun evinde eski sevgilim için acı çekiyorum. Ve adamın tüm içkilerini gömüyordum.
"ÖLDÜRÜCEM ULAN SELİM SENİ!"
Zar zor yerden doğrulup üzerime hırkamı geçirdim. Anahtarı almayı nasıl akıl ettim bilmiyorum ama yerden anahtarı almıştım. Büyük bir sesle kapıyı çarptım. Karşıdaki manyak benim kapıyı çarpmamı bekliyormuş gibi açtı kapıyı.
"Lan bak delirtme beni."
"İçtin mi sen? Gerçekten!"
"İçtim evet sana ne bundan?"
"Lan ben sana evleneceğim kadın gözüyle bakıyordum iki ay önce ne bu yaptığın ne?!"
"Malınız mıyım lan ben sizin? Herkes bana bir gözle bakıyor. Çekil git önümden gerçekten-"
Cümlemi bitiremeden kendi evine soktu beni. Mis gibi kokan bir ev daha ya. Bu erkeklerin evi neden böyle güzel kokuyordu?
"Geç yat şurada."
"Ya bıraksana beni öldürücem o orospu çocuğunu."
"Gözünün önünü görmüyorsun kimi öldüreceksin? Sonra öldür."
Susup koltukta kafamı bacaklarımın arasına aldım. Başım o kadar içmeme rağmen geçmemiş ve aksine daha çok ağırmıştı. Elime bırakılan kahvenin kokusuna odakladım kendimi. Bir kaç yudumdan sonrası hayal gibiydi daha çok.
***
"Ne işi var Zeynep'in burada?"
"Delirecek gibiydi bilmiyorum zor zapt ettim."
"Zeynep hadi uyan güzelliğim."
Duyupta cevap verememek diye bir şey sadece dizilerde olmuyormuş. Gerçekten gözlerini açıp ona bakabiliyormuşsun. Çınar. Güzel gözlü, güzel sırtlı Çınar.
"Götürsene evimize beni."
Evimiz mi dedim ben? Ne ara evimiz oldu lan? Çınar gözlerini kısıp bana gülümsedi. Kolumdan tutarak beni doğrulttu ve yavaş adımlarla evimize geçtik.
SELİM! GÖTÜN KOPSUN SENİN İNŞALLAH BİR DAHA SIÇAMAZSIN SELİM!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şiş-MAN (TAMAMLANDI)
General FictionEkmek de anne şefkati, kebap da babamın sıcaklığını... Künefe benim bebeğim. Bir de kaymağı varsa üzerinde durun ben bir dua ritüeli yapıp geleyim. Mutluluk zor değil. En yakın restorana gideyim. Bir buçuk İskender üzerine de kaymaklı bir künefe yer...