"Şimdi ne yapacaksın?" Diye sorarken ne kadar yüzsüz olduğumu düşündüm.
Babasıyla evleniyordum ama şu an onun kollarındaydım.
Hiçbir şey hissedecek gücüm kalmamıştı.
Ne yapacağımı bilmiyordum.
Ya intihar etmeliydim, ya da kaçıp gitmeliydim.
"Bilmiyorum," derken sesi ilk defa bu kadar çaresizdi. Onda öyle bir şey vardı ki, belki de sorun bendeydi bilmiyorum, geçmişi unuttuğumu hissettiriyordu.
Ama, kırılan kalbimin parçaları halâ ciğerlerime batarken, bunu göz ardı edemezdim. Ona her baktığımda gözlerindeki acımasızlığı, tiksinmeyi, alayı görüyordum.
Karşımdaki çocuğun gözleri yabancıydı.
Telefonum çalmaya başladı. Arka cebimden çıkarırken, Jeremy'nin ismini gördüğümde gerildim.
Justin'e göstermemeye çalıştım. Telefonu sessize alıp, geri cebime koydum.
"Kim arıyor?" Diye sordu. Yutkundum. Bir cevap aradım, bulamadım. Beynim durmuş gibiydi.
"Bahsettiğin çocuk mu?" Dedi, beni daha da zora sokarak. Bedenime sarılı kolları hissedilebilir derecede gerilmişti.
Kafamı montumun içine gömerken cevap vermeye niyetim yoktu. Bana sarıldığı andan itibaren bir an bile çekmediği kolları, üzerimde bir yük gibiydi.
Güvenli bir yük gibi.
"Onu sevmediğini biliyorum." Kulağıma fısıldadı. Tüylerim ürpermişti.
"Bunu bilemezsin." Dedim, üzerine giderek.
"Eğer onu sevseydin," başımın üzerinde gezinen dudakları kıvrılmıştı.
"Şu an benim kollarımda olmazdın."
Bu hikaye nereye gidiyor, biri bana anlatsııııınn asdfghj