"Bebeğim," diye sesini yükseltti telefondan. "Beni dinliyor musun?" Başımı iki yana sallayıp daldığım yerden gözlerimi çektim. Justin, yarım saattir telefonda birlikte yapacağımız şeyleri anlatıyordu. Ben ise, bunları yaşayıp yaşayamayacağımızı merak ediyor, hayallere dalıyordum.
"Evet," dedim. "Seni dinliyorum." Kıkırdadı. Onunla birlikte hayal kurduğumuza inanamıyordum.
"Bunların tamamını seninle yaşamak istiyorum." Sesi heyecanlı bir çocuk gibiydi. İstemeden de olsa yüzümde bir gülümseme oluşmuştu.
"Mesela, bir gün ormana kamp yapmaya gidebiliriz ve bir ateş yakarız. Ben sana şarkı söylerim." Gözlerim doldu. Bunları onunla yapmanın hayaliyle yatıp kalkmıştım. Şimdi inanılır gibi gelmiyordu. Beni sevdiğine bile inanmak istemiyordu, bir tarafım. Diğer yanım ise, çoktan kendini kaptırmıştı. O salaktı. Ama ben de salaktım.
"Sonra seni öperim." Kıkırdadım. İçim kıpır kıpırdı. Onu çok seviyordum.
"Sana, seni ne kadar çok sevdiğimden bahsederdim." Sesi sıcacıktı. Kalbimi ısıtıyordu. Beni sevdiğine inanmak istiyordum.
"Sonra ben de aynısını yapardım." Gülümsedim. Mırıldandı.
"Şu an yanında olmayı dilerdim bebeğim." Kapı çaldı. Böyle romantik bir anın içine eden kişiyi öldürmek istedim.
"Justin, kapı çalıyor." Ofladı. Derin bir nefes alış sesi duyuldu.
"Bunu bozmak zorundalar mı?" Hayıflandı.
"Üzgünüm."
"Peki bebeğim, git ve kapıya bak, seni seviyorum." Bozulmuş gibi telefonu yüzüme kapattı. Onunla bayağı bir uğraşacak gibiydim. İç çekerek telefonu yatağa bıraktım ve kapıya bakmaya gittim. Elim kapı koluna gittiğinde, içimde oluşan tuhaf his nedeniyle, kapıdakinin kim olduğunu tahmin edebiliyordum. Acaba, evde yokmuş gibi davransam gider miydi?
Kapıyı açtım. Jeremy Bieber, karşımdaydı.
"Girebilir miyim?" Diye sordu. Onu başımla onayladım.
Koltuklara oturdu. Bakışlarıyla oturmamı işaret etti. Dediğini yaparak oturdum.
"Seninle konuşmamız gerekenler var." Dudaklarımı ıslatarak, onu tekrar onayladım.
"İşlemleri başlattım." Dedi birdenbire. Yutkundum. Bu zaten beklediğim, ama bir kaç gün unuttuğum bir gerçekti. Onunla olmayı istemiyordum. Yakışıklıydı, zengindi, fedakar bir eş olabilirdi fakat beni tehdit etmesi her şeyi bitirmişti.
"Ne dememi istiyorsun?" Sıkıntıyla sordum. Onunla evlenmek istemediğimi görmesini istiyordum.
"Artık kendini bana göre ayarlamanı istiyorum." Dedi kaşlarını çatarak.
"Bu da ne demek?" Şaşkınlıkla sordum.
"Evleneceğiz," yutkunurken gözlerindeki parıltıyı gördüm. "Ben insanlar arasında saygın biriyim. İş yemekleri, toplantılar, partiler, kokteyller. Bunlara benimle katılacaksın." Gözlerini kaçırdı. Elleriyle oynuyor, ensesini kaşıyordu. Sıkıntıyla nefes alıp verdiğinde kalbim durmak üzereydi. Başını kaldırdı, gözlerimiz buluştuğunda kalbim tekledi. Justin'den daha anlamlı baktığını bile söyleyebilirdim fakat benim kalbimi tekleten bu değil, dolan göz bebekleriydi.
"Ve lütfen, hiç kimseye beni sevmediğini belli etme."