"Yapma, lütfen." Delirecekmiş gibiydim.
"Ona zarar verme. Seninle evlenirim, yemin ederim dediğin her şeyi yaparım, ama yeter ki ona zarar verme." Bacaklarımı kendime çekip kollarımı dizlerime sardım.
"O benim bu hayattaki tek parçam, tek ailem." Hıçkırarak ağlıyordum.
"Birini daha kaybemeyi göze alamam Jeremy, lütfen." Ona resmen yalvardım. Beni böyle küçük düşürdüğü için ondan nefret ettim.
"Riley," dedi. "Bana bak." Bakışlarımı ona çevirdim. Ağlayışlarımı durduramıyordum.
"Ona hiçbir şey yapmayacağım." İçimde bir yerler gülümsedi. Ama dışarıya yandımadı.
Dudaklarımın gülecek hali kalmamıştı.
"Bana söz ver," dedim. "Seninle olacağım ve sende ona dokunmayacaksın." Yanağımı okşadı. Dokunuşları, şu bir kaç saat içinde bana yabancı gelmeye başlamıştı.
"Söz veriyorum, ona zarar gelmeyecek. Hatta, onu koruyacağım. Hiç kimseyi kaybetmeyeceksin." Sonunda birilerini kaybedeceğimi adım kadar iyi biliyordum ama.
Başımı sallayarak kafamı tekrar dizlerime gömdüm. Kapıyı kapatarak, eski yerine oturdu.
Arabayı hızlı sürmesinden korkarak gözlerine baktım. Ne hissetiğimi anlayarak, hız limitini yolculuk boyunca düşük tuttu.
**
Eve geldiğimde, ona hiçbir şey söylemeden arabadan inmeyi düşündüm fakat hareketimi sınırlayan onun elleriydi.
Anlamayarak ona baktım.
"Nikah işlemlerini yarın başlatacağım," dediğinde yutkundum.
"Daha on sekiz bile değilim," dedim bir kaçış yolu ararken.
"Bu bir engel değil," dedi. "Eğer iki tarafta istiyorsa ve bir engel de yoksa, artık yaş önemsenmiyor."
Evet, iki tarafta isterse.
"Bana kendinden hiç bahsetmedin, kaç yaşında olduğun, hangi işi yaptığın, daha önce evlendin mi ve varsa bir çocuğun," yutkundum hâla bir takım gerçeklerden kaçmak istiyordum.
Güldü.
"Otuz yaşındayım, bir inşaat firmasının sahibiyim," dedi. Ben heyecanla ve kalbimdeki sancıyla son cevabını bekledim.
"Ve, bir çocuğum da yok."
Biliyorum bir kaç bölümdür Jus yok ama bananeee jaşajaşaj