Yine bir adet tek bölümlük Justin Bieber Fanfiction.
Genç kız parmak uçlarında ilerleyerek evin kapısına yöneldi. Gitmek ile gitmemek arasında kalırken kalbinin teklediğini hissetti. Yıllardır bu anı bekliyordu daha neden düşünüyordu ki?
Dönüşünü alamadığı gidiş biletini göstererek uçağa bindi. Her şey bir an için o kadar mükemmel göründü ki gözüne bir eksik aradı.
Sağ elindeki konser biletini sıkı sıkıya tutarken yalnızca eli terlediğinde bırakma gereksinimi duyuyordu.Uçaktan indi, konser alanına gitti. Bir an kalbinin buna dayanamayacağını düşündü. İçindeki sevgi o kadar büyüktü ki artık canını acıtıyordu.
Konser başlamış, duyduğu o ses kalbinin ritmiyle oynuyordu. Şu an cennette miydi, cehennemde mi kestiremiyordu. Ona bu kadar yakın olupta dokunamamak, genç kızın göz bebeklerinin yansımasında sadece o varken, onunkilerde milyonların olması... Canı acıyordu. Bağırıyordu fakat duymuyordu sesini.
Konser bitmişti. Eli ayağı titrerken şimdi asıl hedeflediği şeye ulaşmaya çalışacaktı. Meet and Great çadırının önünde onlarca insan sıraya girmişken güvenlikleri aşması ne kadar zor olabilirdi ki?
Kalbi hiç bu kadar hızlı atmamıştı. Ayakları hiç bu kadar hızlı koşmamıştı. Göz kapakları yorgunluktan kapanmak istiyordu fakat eğer öyle bir şey olursa kendini asla affetmezdi. O güvenlikleri aşıp buraya kadar gelmişken olmazdı. Uzun koridorda koştu. İşte oradaydı. Kız şok yaşıyordu. O kadar güzeldi ki nutku nutuldu. Tam yanına koşacakken genç kızın belinin etrafına bir çift kol sarıldı. Genç kız ne olduğunu anlayamadı. Çünkü hâla aşkına bakıyordu. O; aradığı her şeydi. O, o kadar mükemmeldi ki gözünde, eli ayağı titredi... Belindeki kollardan kurtulamayacağını anlayınca bağırdı. "Justin!" Öyle bir bağırdı ki neredeyse boğasından kan gelecekti.
Justin Bieber, son kişiyle fotoğraf çekildikten sonra gelen sesle yorgunca arkasını döndü. Genç kızın kalbi sevinçle tekledi. Artık beni gördü, şimdi korumasına beni bırakmasını söyleyecek. Koruma da aynı şeyi düşündü. Fakat kızı yinede bırakmadı. Justin çok yorgundu. Kızarmış gözleri kızınkilerle buluştuğunda bir şeyler oldu. Kalbi sızlarken dondu kaldı. Bitmişliğin de etkisiyle kızın güzelliğine daldı. Neden onu inceliyordu ki şimdi? Korumasına onu bırakmasını söylemesi gerekiyordu, daha sonra da onunla tanışmalı, bir fotoğraf çektirmeliydi. Diğerlerine yaptığı gibi. Ama neden tepki vermiyordu? Yorgunluktan mıydı?
Genç kız uzun bir süre ona hem cenneti hem de cehennemi yaşatan çocuğun gözlerine baktı. Son bir defa ismini haykırdı "Justin!" Nafile. Ağlamak üzereydi. Şu an ona sarılması gerekmiyor muydu? Anlatılan hikayelerde böyle söylenmiyor muydu? Belki de biletsiz girdiği için kızmıştı ona. Çırpınarak, ilk defa böyle bir şey yaşadığından dolayı şaşkınlığını üzerinden atamayan korumanın kollarından çıktı, çıkışa doğru ilerledi ve hızla hıçkırıkları eşliğinde alanı terk etti.
Koruma Justin'e baktı. Daha önce hiç böyle yapmamıştı. "Justin," dedi ona doğru ilerlerken ve onu omuzundan dürterek gerçek dünyaya döndürdü. "İyi misin dostum?" Kızın gittiğinden haberi olmayan Justin irkilerek şok içinde etrafına baktı. "Kız nerede?" Kalbini delicesine bir hüzün kapladı. "Gitti." Adeta nefesini tuttu. Midesinin yukarı doğru tırmandığını hissetti. Gözyaşları sel misali yanaklarındaki yerini alırken hızla dışarı koştu. Bunu neden yapmıştı? Bir insanın en büyük hayalini neden engellemişti? Ve gitmesine neden izin vermişti? O kızda bir şey vardı. Nefes nefese koşarken delirmiş gibi etrafına baktı. Çığlık atarak yanına gelen diğer hayranlardan başkası yoktu. Onlar Justin'in etrafını sarmış bir fotoğraf çektirip tanışmaya çalışırken, o ilk defa onları umursamadı. Hâla görebildiği yerlerden etrafa bakıyordu. Ama daha sonra ağlayan hayranlarına döndü, içindeki vicdan azabını dindirmek adına her biriyle tek tek tanıştı. Fotoğraf çektirdi. Lakin yüreğindeki kor daha da alevlenmişti.
Genç kız alandan fazla uzaklaşmadan çığlıklar duyuldu. Hıçkırıkları ona geçit vermezken arkasını döndü. Justin Bieber hayranları ile fotoğraf çektiriyordu. Boğazı kurudu. Ben ona bir şey mi yaptım? Tanrım neden benimle de onlarla ilgilendiği gibi ilgilenmedi? Onu o kadar çok severken neden beni umursamadı? Tiksindi mi benden? Artık dayanamayacağını anladığında orayı terketti fakat ne eve dönecek parası, ne de burada kalacak bir yeri vardı.
Justin hâla etrafına bakıyordu. Onu bulmalıydı. Eğer bulamazsa bu suçluluk duygusuyla ömür boyu yaşayamazdı. Kendi için kim bilir ne fedakarlıklar yapmıştı? Böyle olmayacağını anlayan Justin, az önce kızı tutan korumasının yanına ilerledi. Kenny onu gördüğünde şaşırdı. Justin ağlıyor muydu? "Neden gitmesine izin verdin?" Sesi kısık cümlesi bir o kadar yarım yamalaktı. Hıçkırıyor, milyonların mükemmeli berbat görünüyordu. Yıkılmış gibi. "Özür dilerim adamım, ben o anlık şokla gideceğini düşünmemiştim," dedi Kenny dürürtçe. "Ona bok gibi davrandım. Ben az önce bir kızın hayatını berbat ettim. Kim bilir şu an ne yapıyor? Dostum ben bununla yaşayamam. Lütfen onu bul." Justin yere oturdu. Hıçkırıklarının sesini kısmak amacıyla elini ağzına bastırdı. "Peki, diğerlerine de haber vereyim." Kenny tam odadan ayrılırken Justin seslendi. "Kenny, intihar etmez değil mi?" Kenny başını salladı. "Dostum, kıza bir tepki göstermediğinde diğerleri gibi çıldırmadı. Ağlayarak ve olay çıkarmadan burayı terk edecek kadar olgun birinden bunu beklemem." Ve Justin'i vicdanıyla beraber bırakarak odadan çıktı. Ama bir dakika vicdan azabı yüzünden kalp acır mıydı?
Genç kız gidecek hiçbir yeri olmadan boş boş geziyordu ona yabancı gelen Los Angeles sokaklarında. Son çare cebinden kapalı duran telefonunu alarak açtı. 10 cevapsız çağrısı 18 okunmayan mesajı vardı ebeveyinlerinden. Meraklanmış olmalıydılar. Annesini aradı. Gelip onu almasını söyledi, eve gittiğinde olacakları bilerek.
Tam bir saat sonra Kenny, Justin'in karşısında belirdi. Gözleri öyle hüzünlü bakıyordu ki, Justin'in gözlerindeki umut ışığı anında sönüverdi. Dehşet içinde oturduğu yerden kalktı. Bir saattir aynı yerde bulunmasından dolayı ağrıyan kalçasını ve belini es geçti. "Ne oldu? Nerede o?" Cevap gelmedi. "Kenny?" Kenny başını iki yana salladı ve gözlerini bir saniyeliğine kapattı. "Üzgünüm." Justin'in içini daha önce hissetmediği tarifi olmayan bir duygu kapladı. Bu gün dünyaca ünlü pop yıldızın yıkıldığı o gün olarak tarihe geçmeliydi. Onun yıkımını bekleyen bütün medya bayram etmeliydi belkide. Gökyüzüne bakarak haykırdı. "Gözleri aklımdan çıkmıyor." Kalbi hiç bu kadar acımamıştı. Cehennemde gibi hissediyordu. Çıkışı olmayan bir labirentte kaybolmuş gibiydi. Artık kurtuluş yoktu.
Genç kız, pınarları kurumuş gözlerini ovaladı. Annesi onu almaya gelecekti. Havaalanının soğuk basamaklarında oturmuş Tanrıya yalvarıyordu. Aklını kaybetmek üzereydi. O, bütün hayallerinin baş rolü olan çocuğun yokluğunu sindiremiyordu. Her şeyini ona adamıştı. Kalbi durmuş yürüyen ölüden farksızdı. Ve bildiği bir şey varsa artık böyle yaşayacağıydı.
İki ay sonra, yağmurlu bir havanın ardında bıraktığı toprak kokusunun hakim olduğu, yıllar boyu insanların sırf aşk için delirip gönderildiği o akıl hastanesinin çürümüş duvarlarında bir ses yankılandı. "Genç şarkıcı Justin Bieber bugün kendini vurarak intihar etti. Söylediği son sözler kimin içindi bilinmez fakat, ardında büyük bir enkaz bıraktı." Ve ardından en son ne zaman duyduğunu hatırlamadığı, fakat asla unutamadığı o sesi duydu. "Bana bir saniye daha verseydin bebeğim, sana seni sevdiğimi söylerdim." Genç kız elleri kolları bağlı bir şekilde yatarken söylenilenleri idrak edemese de kalbini bu kadar ağrıtan şey yalnızca onu bu hale getiren aşkının ölüm haberi olabilirdi. Ve o an, göz pınarlarından dökülen sıcak sıvı yanağına doğru yol aldı.
Şu fotoğrafa bakıp bakıp ağlıyorum. Onu gördüğümde, eğer bana böyle sarılmazsa düşüncesiyle, onu görmek istemiyorum. Sonra kalbim acıyor, onu görmek istemiyorsan neden altı yıl bekledin gerizekâlı diyorum.
Fotoğrafı görünce yazdığım tek bölümlük bir kurgu. Ağlamayın. Biliyorum, beynim hep "ya şu olursa" kurgularına gidiyor. Kendimi kötü hissediyorum.
Eğer hikaye aralarına tek bölümlükler koyduğum için rahatsızlık duyuyorsanız söyleyin, bir daha yapmayayım.
Umarım beğenirsiniz x