◆ Thirty Two

2.6K 152 36
                                    

Duyduğum o ses, kulaklarımda yankılanıyordu. Bana ihaneti içime işliyordu. Yatağımda ağlamamak için çabalarken kapım tıklandı. Babamın gelip bir şeyler sorması umuduyla kalbim heyecanlandı. Ama içeri girdiğinde o somurtkan yüz ifadesini görmek tüm umutlarımı uçurmuştu.

"Kapıda bir çocuk var," dedi. Ben daha az önceki ifademi silememişken.
"Sanırım seni görmek istiyormuş." Kim olduğunu biliyordum. Ama karşısına çıkmayı düşünmüyordum.

"Herkimse, onu görmek istemediğimi söyle." Kapı pervazına yaslandı.

"Çocuğun gömleğinin düğmeleri bile yanlış ilikenmiş. Sanırım gerçekten acil." Babamın ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum. Normalde, eve beni görmeye bir erkek gelse onu kovardı. Yani, daha önce geldiğinden değil, olsa böyle yapardı.

"Baba," yakındım. "Gerçekten onu görmek istemiyorum." Dudakları hunharca gülümsedi.

"Kim olduğunu biliyorsun yani?" Beni tuzağa düşürmüştü.

"Evet, yani hayır." Dişlerimi sıkarak kafamı yastığa gömdüm.

"Sevgilin mi? Ya da flörtleşiyor musunuz? Seni yemeğe götürdü mü?" Babam heyecanla sorarken gözlerimi devirdim.

"Hayır baba, sevgilim değil, flörtleşmiyoruz da, ve hayır beni yemeğe de götürmedi." Sinirle söylendim. "Bunları sana neden anlatıyorum ki?" Kendi kendime söylendim. O böyle bir adam değildi.
"Hadi," dedi sonunda. "Onu bekletme." Ve dışarı çıktı fakat kapıyı kapattığı an geri geldi.

"Bu arada neden ağlıyordun?" Diye sordu. Sonunda aklına gelebilmiştim. "Sadece sinirlerim bozulmuştu." Başını sallayarak kapıyı kapattı ama tekrar heyecanla açtı.

"Adı ne?"

"Baba." Bağırdım. Ellerini teslim olur gibi kaldırarak odamdan çıktı.

Üzerimde onun evinden geldiğimden beri çıkarmadığım kotum ve tişötüm vardı. Bu yüzden değiştirme gereği duymadım. Ağladığım anlaşılmasın diye yüzümü yıkadım. Saçlarımı topuz yaptım, derin bir nefes alarak kapıyı açtım ve koridora çıktım. Lanet olası kalbim neden hızlanmıştı.

Kapı açıktı. Justin'i gördüğümde başını eğmişti. Yanağını kaşıyordu. Bunu genellikle gergin olduğu zaman yapardı. Üstü başı dağınık, babamın dediği gibi düğmeleri bile yanlış iliklenmişti. Ayakkabısının bağcıkları bağlanmamıştı.

Saçları karmakarışıktı fakat bunun gerçek nedenini bilmek hâla can yakıcıydı.

Kafasını kaldırıp gözlerini benimle buluşturana kadar orada durup öylece onu incelediğimin farkında bile değildim.

"Riley," dedi beni görünce. İsmimin onun dudakları arasından çıkmasını bir zamanlar ne kadar çok istediğimi fark ettim.

"Burada ne işin var?" Böyle bir tepki beklemediği açıktı. Karşısında eski Riley'i görmemek onu üzmüş olmalıydı.

"Ben, sadece-" cümlesinin devamını getiremedi. "Sadece-" duraksadı, gözleri kıpkırmızıydı. "Lanet olsun ben seni çok seviyorum." Beni kollarıyla hapsettiğinde şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Kalbim heyecanla hızlanmış, nefes alışverişlerim farkı azaltmıştı. Kulaklarım, kalbinin üzerindeyi ve nasıl hızlı attığında şahit olmuştum. Fakat, tenindeki koku tiksindiriciydi.

"Justin," dedim yutkunarak. "O kız gibi kokuyorsun." Benden uzaklaştı. Ağlıyordu.

"Özür dilerim."

Başımı iki yana salladım. "Git buradan."

"Özür dilerim." Dedi bir kez daha.

"Justin, git buradan." Başını iki yana salladı. Hareketlendiğinde ne yapmaya çalıştığını anlayamadan önümde diz çöktü. Bacaklarıma sarıldığında dengemi sağlayabilmek için, omuzlarına tutundum. Dokunuşları, beni titretmişti.

"Justin ne yapıyorsun?" Başını dizlerime gömüp ağlamaya başladı.

Bir şey diyemedim. O, böyle ağlarken hiç bir şey diyemedim. Ne kadar canımı acıtırsa acıtsın, ondan kopamıyordum.

"Lütfen bana bir şans daha ver. Son bir şans, seni bir daha üzmeyeceğim."

Kalbim evet diyordu, çünkü çok aptaldı.

J ◆ BieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin