◆ Forty Two

2K 142 31
                                    

"Tam buraya oturmuştun." Beni kumların üzerine oturttu. "Ben de hemen yanındaydım." Kendisi de yanıma otururken, yorucu bir günün ardından, buraya ilk geldiğimiz zamanı hatırladım. Beni öpmüştü. Tam burada.

Yanaklarım ve ensem yanmaya başladı. Güneş batıyordu. Denizin sesini, onun yanında dinlemek hoştu. Onun kokusuna karışan deniz havası, içimi ısıtıyordu.

"Biraz konuşmuştuk, sana senden bahsettiğimde gözlerindeki kıskançlığı gördüm. Tabi sen o kızın sen olduğunu bilmiyordun." Gülümsedi. Kirpikleri yansıyan bronz rengi güneş ışığında gölgelenmişti. Harika görünüyordu.

"O halini görseydin inan sen de gülerdin." Saçlarımı geriye attım.

"Gülünecek bir şey yoktu. Tamamen senin ahmaklığın. Neden bana doğrudan beni sevdiğini söylemedin ki?" Hâla inanamayarak sordum. Beni seviyordu. Tanrım.

O cızırtı gibi bir şeydi. Kalbimi tırmalıyordu.

"Gözlerindeki kıskançlığı görmek istedim. Derler ya, kıskanmak sevginin belirtisidir diye. Eğer o an bunu göremeseydim, sana asla kendimi açamazdım." Elimi kavradı. Üzerine bir öpücük kondurdu.

"Şu an çok mutluyum." Dedim heyecanla. Dudakları tenimi yakıyordu. Elimi öptükten sonra bileğime de bir öpücük kondurdu, sonra kolumun içine, daha sonra yakınlaşarak çıplak omuzumu öptü. Yakınlık sayesinde nefesimi tuttum.

Dudakları boynuma yöneldi. Yutkundum. Beni hafifçe iterek kumlara uzanmamı sağladı. Kendisi de uzandı ve dirseğinin üzerinde durdu, elini çenesine yaslayarak beni izlemeye başladı. Tişörtüne tutundum.

"Çok güzelsin." Gülümserken yanaklarım kızardı. Elim ile yanağını okşadım. "Justin," içime bir his yer edinmişken yutkundum. Geleceğe gitmek istemiyordum. Şu anı yaşamak istiyordum

"Seni seviyorum." Beni anlamasını umarak gözlerine baktım. İçimdeki derin kuyuyu görmesini umarak baktım. Nefesim kesiliyordu. Ağlamak istiyordum.

"Ben de seni seviyorum bebeğim." Saçlarıma parmaklarını geçirdi ve okşadı.

Onu sevmek canımı yakıyordu. Ona ne diyecektim? Ağabeyiyle evleneceğimi duyunca ne yapacaktı? Ona her şeyi anlatmak istiyordum. Belki de onunla kaçıp gitmek. Ama arkamda babamı bırakamazdım. Yine de yalan söylememeyi tercih ederek, korkuyla mırıldandım.

"Sana bir şey söylemeliyim." Dedim fakat aklına bir fikir gelmişçesine gözleri parladığında, sözlerimi geçiştirdi.

"Dur, ne söyleyeceğini unutma." Gülümsedi.

"Sana bir şey vereceğim." Heyecanla, hatırlamışçasına yerinden kalktı. O hâla oturuyorken, bende yattığım yerden kalktım. Kaşlarımı çatarak ne vermek isteyebileceğini düşündüm.

"Arkanı dön." dedi, cebinden bir kutu çıkarırken. Kutu kırmızı, büyük ve dikdörtgendi. Nefesimi tutarak arkamı döndüm. "Justin," dilim damağım kurumuşken adını fısıldadım.

"Şşttt," dedi. "İtiraz etmek yok. Bunu hak ediyorsun." Neyi hak edip etmediğim tartışılırdı. Tam arkamdaydı. Kutunun kapanma sesini işittim. Saçlarımı bileğimdeki tokayı alıp klasik dağınık bir topuz yaptı.

Boynuma soğuk bir cismin değdiğini hissettim ve eğilip baktım.
Şaşkınlıktan kalakalmıştım.

Annemin bana hediye ettiği, geçen yıl kaybettiğim şans kolyesiydi. İkincisini almaya cesaret edememiştim.

Burnum ve gözlerim yanmaya başlarken ağzım açık kaldı. Bunun benim için değerinin farkında mıydı? Arkamı döndüm. Elim kolyenin üzerindeydi. Şu an o kadar mutlu ve aynı zamanda hüzünlüydüm ki. Annemin özlemi bir kez daha kalbimi yaktı.

"Bu," cümlemi bir hıçkırık böldüğünde, gözlerinde saf mutlulukla ne tepki vereceğimi bekleyen insana sarıldım.

"Teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim. Teşekkür-" beni sıkıca sararak lafımı böldü. "Şşştt, sorun değil."
"Justin," sesim bile çıkmıyordu. Kafamı göğsünden kaldırdım. "Bunun benim için anlamını biliyor musun?" Bulanık duran yüzüne odaklandım. Gözyaşlarımın arasından parlayan beyaz dişlerini ortaya çıkartarak gülümsedi. "Evet, baban bana bu konuda yardımcı oldu." Babam Justin'i sevmişti. Bu iyi bir şey miydi bilmiyordum fakat şu an odaklandığım şey bambaşkaydı.

"Teşekkür ederim." Yanaklarımdaki yaşları sildi. "Hepsi bebeğim için."

O an her şey gözlerimin önünden geçti. Jeremy, babam ve Pattie. Bunların hiç birini hak etmiyordum. Justin'in sevgisini hak etmiyordum. Jeremy'nin ilgisini hak etmiyordum. Babamın kızı olmayı hak etmiyordum.

"Evet, bana ne diyecektin." Durdum. Bu mutlu anı bozmak istiyor muydum? Onu yıkmak istiyor muydum? Kalbim yerle bir olurken mırıldandım. "Önemli bir şey değil." Ona nasıl baktım bilmiyorum fakat kaşlarını çattı.

"Neden gözlerime öyle bakıyorsun?" Birdenbire sorduğunda kalbim sıkıştı.

"Nasıl bakıyorum?" Titreyerek sordum.

"Sanki," yutkundu, duraksadı. "Sanki bir şeylerden pişman gibi." Yerinde doğrulduğunda ben de ona uydum.

"Riley, eğer sana yaptığım onca şeyden sonra benimle birlikte olduğun için pişmanlık duyuyorsan," etrafına baktı. Gözlerinin kızardığını biliyordum.

"Yani ne bileyim." Kızarmıştı.
"Justin," dedim sakinleşmesi için. Elimi yanağına koyarak bana bakmasını sağladım. "Sana dair hiçbir şeyden pişmanlık duymadım." İçimde yanan ateşle gözlerimin dolmaması için dua ettim. Şimdi hiçbir şeyi anlamamalıydı. Zamanı geldiğinde ona her şeyi anlatacaktım.

"Sana bu kadar aşık olmasaydım, şu an burada oturuyor olur muyduk?" Gülümsedim. Rahatlamışçasına iç geçirdi.

"Doğru," bana baktı. "Olamazdık. Fakat yine de kalbini kırdığım her an için pişmanım." Yanağını okşadım. "Sorun yok." Belki de acı çekmeyi hak ediyorumdur.

Finale doğru :(

J hakkında daha fazla bilgi ve spoiler için @jarlyyfans isimli sayfanın, J isimli kitabını kütüphanenize eklemeyi unutmayın :*

J ◆ BieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin