Önceden yazmış olduğum tek bölümlük Jb fanfic. iyi okumalar...
Rüzgar şiddetini arttırırken kafamdaki şapkanın aleyhine işliyordu. Hava sanki içimdeki öfkeyi andırıyor gibi karmakarışık olmuş, etrafı yıkıp döküyor, kendini sakinleştirecek bir yol arıyordu. Herkes etrafındakilere zarar verirken benim zarar vermek istediğim yalnızca bir kişi vardı. Ve ona zararın en büyüğünü verecektim.
Günlerden pazartesiydi. Yakında dikilecek bir mezar taşınının üstünde ya Rose McCall yazacaktı ya da Justin Bieber. İşte buna Tanrı karar verecekti.
Issız ve karanlık sokağın en köşesine gizlenmiş karaltıyı görünce belimdeki silah yanarak orada olduğunu hissettirmişti.
Ayağımdaki siyah kalın topukluların yerde bıraktığı şiddetli tok sesi duymuş olacak ki bu tarafa döndü. Etrafı aydınlatan tek sokak lambasının ışığı yetersiz olsada onun yüzünü görmeme yetmişti.
Karşımda gördüğüm Justin ne sırıtarak, ne de başka bir duyguyla bakıyordu bana. Gergin yüz hatları hisseddilebilir derecedeydi.
Önünde durduğumda kalbimde bir kıpırtı oluştu. Fakat ondan bu denli nefret ederken vücudumun bana oynadığı bir oyundu belki de.
Gözlerine bir dakikadan fazla bakamazdım. Buna cesaretim yoktu. Ama artık cesaret günü gelmişti.
"Beni neden çağırdın?" dedi tüm soğukluğuyla. O bana karşı hep böyleydi zaten. Kendini korkusuz olarak göstermeye çalışıyordu yada zaten öyleydi, bilemiyorum. Onu tanıdığın süre zarfı çok karmaşıktı.
"Kapanmamış hesapları kapatmak için Bieber." diyerek keskin bir dille belirttim kararlılığımı.
O anda gözlerinden hafif bir endişe geçer gibi olmuştu yada bu benim hayal ürünümden başkası değildi.
"Bizim bir hesabımız yok Rose, o hesap yıllar önce kapanmıştı zaten." Yine kendinden emin, özgüveni yüksek ve korkusuz adam profili karşımdaydı.
"Yanılıyorsun Bieber, sen daha acı çekmedin."
"Acı çekip çekmediğimi bilemezsin." dedi fısıltıyla fakat bununda beynimin bir uydurması olup olmadığından emin değildim. Gözlerimdeki her katman her geçen saniye daha da koyulaşırken konuşmayacağımı anlayarak devam etti.
"Küçük bir kız çocuğundan korkacak kadar düşmedim Rose." Ona sadece alayla baktım. Eğer yıllar önce bana Justin'in, şu an karşımdaki adam olacağını söyleselerdi onlara da böyle alayla bakardım. Onu o kadar çok sevmiştim ki... Tanrıya her gün canımı almasını dileyecek kadar çok...
"O küçük kız çocuğu büyüdü Bieber. Ve az sonra senin canını alacak." diyerek kesinlikle belirttim. O bana bir değil 4 can borçluydu. Annem, babam, kardeşim ve ben.
"Ben sana bir şey yapmadım, haklı nedenlerim vardı." Nasıl bu kadar duygusuz ve taş kalpli olabiliyordu? Peki ben nasıl ona inanabilecek kadar aptal olabiliyordum?
"Beni kullanarak ailemi evin içinde diri diri yakmanı saymazsak evet, bana bir şey yapmadın."
Sinirli bir şekilde kalbim acıyarak yüzüne doğru tısladım.
Gözlerini kısarak bana baktı. Bir elini yavaşça kaldırmadan önce vereceğim tepkiyi ölçtü. Ne yaptığını anlayamayarak ona baktım. Sağ elinin baş parmağıyla hafifçe yanağımı okşadı. Neredeyse onun dokunuşları altında yumşayacakken kendimi tuttum. Buna izin vermemeliydim. Geçmişin kaybedeni bensem hep bunun yüzündendi. Ama artık kaybetmek yoktu. Amacını analdığımda bir adım geri atarak sinirle tısladım.